KATEGORİLER

6 Ocak 2017 Cuma

HAVA OLAYLARI

05/01/2017 Perşembe, Tire
Oldukça kararsız bir hava. Sabah yaylaya vardığımızda rüzgarı arkasına alan kara bulutlar hızla kuzeye doğru ilerliyordu. Uzun zamandır beklenen yağmur gece boyu devam etmiş, naylon örtü altında koruduğumuz ceviz ağaçları dışındaki bütün yakacak odunları ıslatmış. Sabah gelirken ağaç motorlu testeresini aldığım yere uğrayıp nasıl çalıştırılacağını öğrenmiştim. Bahçenin muhtelif yerlerinde istiflenmiş yakacak odun kümeleri bulunmakta. Adnan Şef sobayı tutuşturmak için kuru çalı çırpı bakarken gözüm havada yağmuru kesiyorum.

Çok geçmeden yağmur başlıyor. Odunluk ceviz ağaçlarının üzerine naylon örtüyü çekiyorum. Taş Ev'e geri döner dönmez telefonumdan hava durumuna bakıyorum. İki üç gün yağışlı olması bir tarafa hafta sonu en az on derece birden soğuyacak havalar yine. Yağmurla birlikte kuvvetli bir rüzgar çıkıyor. Bu rüzgarda sobanın yanıp yanmayacağını da düşündürüyor. Neyse ki hava sıcaklığı üşütecek kadar düşük değil henüz.

Öğlen misafirlerini ağırladıktan sonra bir fırsatını bulup personel yemeği yiyoruz ekiple birlikte. Aşkın Şefin elinden ne çıkarsa muazzam bir lezzete bürünüyor. Kereviz yemeğinin yanında teflon tavada güzel bir gözleme yapıyor. Aslında bu yörede katmer diye anılan gözlemeye de pek benzemiyor. Kendi usulüne göre yaptığı gözlemede tezgaha serdiği yufka içine bol miktarda maydanoz, peynir koyup yumurta ile karıştırıyor. Kereviz yemeğinin içine patates ve Adnan Şefin önerisiyle nohut koyuyor. Yemeğimi yerken bitmesin diye dua ettiğim bir lezzet çıkıyor ortaya.

Pencereden şehre bakarken her dakika görüntü değişiyor. Adeta bir film izliyorum. Her kare başka bir göz ziyafeti sunuyor. Yayla sağanak yağmur altındayken şehrin üzerinde güneşli havayı seyrediyoruz. Sonra yağmur kesiliyor, hava yükselip güneş görünüyor Taş Ev'in üzerinde. Bu sefer şehrin yarısını kara bulutlar sarmış. Diğer yarısı sisten görülmüyor. Güneş fazla kalmıyor bizimle, yeniden yağmur başlıyor. Bu sefer öyle böyle değil. Sağanak yağışa fırtına eşlik ediyor. Hemen arkasından şiddetli bir dolu başlıyor. Taş Ev'in salonunda an be an  hava olaylarının izlerken bir yandan da fotoğraflarını çekiyorum. Şimdi de güneş gösteriyor kendini şehir üzerinde. Karşımda yavaş yavaş bir gökkuşağı beliriyor. Bu sefer ilk kez sol kolu görünüyor kuşağın. Dışarıda deli yağan dolu fırtınayı kesiyor. Ardından yağmur damlalarının seyrekleşiyor.

Taş Evin altındaki erik ağacının dallarına sarı gagalı bir karatavuk konuyor. Telefon ayarından yakınlaştırabildiğim kadar yakınlaştırıyor, fotoğrafını çekiyorum. O sevimli yaratığın görüntüsü ile birlikte, her hava değişiminde çektiğim şehir manzaralarını instagramda paylaşıyorum. Daha pek çok özelliğine vakıf olmasam da instagrama fotoğraflar yüklemeyi başardığım için hayatında ilk kez acemi adımlarını atan miniklerin sevincini yaşıyorum. Gönderdiğim fotoğrafların dünyanın en uzak köşelerinde yaşayan birileri tarafından beğenilmesi hoşuma gidiyor.

Dışarıda gün boyu devam eden olumsuz hava koşulları,  odun hazırlamama imkan vermese de hep birlikte mutfakta ceviz kırmamıza engel değil.

Akşama doğru İzmir Adliyesi önünde bir patlama olduğu haberi geliyor. Hemen kızımı arıyorum. İşyerinden yeni çıkmış, eve dönüş yolunda olduğunu öğreniyorum. Yol üzerinde bir sürü ambulans ve çekici araca yol verdiğini ancak neler olduğunu sonradan öğrendiğini söylüyor. Teröristin hedefi daha büyükmüş. Bir polis memurunun kendini kahramanca ortaya atması sayesinde can kaybı az olmuş. Bir can da aynı bin can da. O hale geldik ki. İki kişi ölünce seviniyoruz. Daha Reina faciasının acısı soğumadan yeni bir saldırı daha.


Yağmur ve fırtına devam ediyor. Sabaha kadar süreceğe benzer.

5 Ocak 2017 Perşembe

EBEMKUŞAĞI

04/01/2017 Çarşamba, Tire

Artık yavaş yavaş işimiz rutine girdi. Sabah kalk, ekibi toparla yaylaya çık.

Meteoroloji havanın yağmurlu olacağını bildiriyor. Hava kararsız. Önce yüzünü gösteriyor güneş, hava tahminlerini açığa düşürmek istercesine. Çok uzun sürmüyor güneşin bu oyunu. Bahçede odun hazırlamaya başlar başlamaz yağmur atıştırmaya başlıyor. Ağaç kütüklerini yığdığımız alanın üzerini naylonla örtüp Taş Ev'e sığınıyorum.

Yağmur havanın soğuğunu kırıyor. Yukarıda sobayı yakmakta acele etmiyoruz bu yüzden. Kısa süren yağmurdan sonra güneş bir kez daha bulutların arasından sıyrılıyor. Taş Ev'in salonunda yağmur manzarasını seyretmeyi düşünürken tam karşımda bir gökkuşağı beliriyor. Bir kolu İtfaiye Meydanına saplanmış yarım halkanın diğer kolu süratle batı istikametine ilerliyor. Bir kaç fotoğraf çekip sosyal medyada paylaşıyorum. Rengarenk kuşak uzadıkça solgunlaşıyor ve yavaş yavaş kaybolmaya başlıyor. Tabiatın on dakikalık bu olağanüstü gösterisi güne iyi başlamam için güzel bir teşvik oluyor.

Temizlik tamamlandıktan sonra Zeytin'i serbest bırakıyorum. Akşam saatlerinde başlayan sağanak yağış önemli kısmı eriyen kar örtüsünü kısa zamanda süpürüp alıyor. İki gündür yanıma almadığım bilgisayarımdan uzak kalmaya alıştırıyorum kendimi. Instagram'a koyduğum gökkuşağı fotoğrafı büyük ilgi ve beğeni topluyor.

Tahmin raporları hafta sonunda hava sıcaklığının sıfırın altında on dereceye kadar düşeceğini bildiriyor. İzmir için hiç de alışık olmadığımız bir durum. Sularımız henüz çözülmüşken yine donacak olması şimdiden endişelendiriyor beni.

Aşkın Şef arızalı motosikletiyle yağmur altında yola çıktıktan beş dakika sonra şans eseri yağmur kesiliyor. Gecenin son misafirlerini uğurluyoruz.  

Haberlerde darbe komisyonunun çalışmasını tamamladığı açıklanıyor. Genel Kurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının ifadelerine başvurmaya gerek görülmemiş (!) Bütün kurumlar Fetöcü'ler tarafından işgal edildiği halde darbenin siyaset kurumuyla bir bağlantısı saptanmamış. Ne güzel komisyon, ne güzel soruşturma. Yersen.

Kafamı meşgul eden diğer bir husus da önceden tertiplendiği gün gibi açık bir linç girişimine maruz kalan modacı Barbaros Şansal. Modayla ilgim olmadığı için adamın adını bile duymamışım. Söylediklerine bakıyorum. Türkiye'ye ve Türk halkına hakaret etmiş (!) Ne demiş? "Tutuklu gazetecilerden, çocuk tecavüzlerinden, rüşvetten, bağnazlıktan dem vurarak, bu kadar pisliğin rezaletin içinde neyi kutluyorsunuz yılbaşında diyerek, b... boğul Türkiye." demiş. İçinden geçenleri söylemiş. Ben şahsen şahsıma hakaret olarak algılamadım. Ülkenin durumuna bakıldığında ne kadar b.... battığımız aşikar iken mevcut durumu ifade edeni linç etmek ancak bizim ülkemizde görülebilir. Cinsel tercihi ne olursa olsun hiç tanımadığım ancak insanlık adına iyi şeyler yapmaya çalıştığını öğrendiğim bu insana yapılanlara üzüldüm. Onun maruz kaldığı durum ne kadar b... battığımızı açıkça gösteriyor ve ona haklılık kazandırıyor zaten. Bir zamanlar Aziz Nesin'i de linç etmeye çalışmışlardı bir zamanlar, "Türk halkının % 60'ı aptaldır." dediği için. Zaman onu ne kadar haklı çıkarıyor. Şimdi bu oranı az bulanlar bile var artık.

4 Ocak 2017 Çarşamba

2016-2017

Yeni yıl çoğu insan için yeni umutlar demektir. Henüz gerçekleştiremedikleri hayallerine doğan yeni bir fırsattır. Küçükler için büyüme, büyükler için sona bir adım daha yaklaşmadır.

Yarım asrı aşan yaşam serüvenimde bazı yıllara ailemle, bazılarına arkadaşlarla birlikte girdim. Ama içlerinde bir yıl var ki onu hiç unutmadım. 1977 yılıydı. Yani tam kırk yıl önce...

Yalnız başıma soğuk bir otel odasında karşılamıştım o yılı. Soğuk derken hava değil anlatmak istediğim. Odanın kendisiydi soğuk olan. Küçücük odada kare bir masa, eski bir ahşap sandalye ve ahşap bir dolap. O yılın ilk saatlerine saatler kala uykuya çoktan teslim olurken önceki yılın son saatlerini burada anlatmıştım geçen yıl.

Bazıları ise 2017 yılının ilk saatlerini hiç unutmayacak. Her yılbaşı eğlence değil bir matem gecesi olacak onlara. Her yılbaşı gecesinde göz yaşı dökecekler, bir gece kulübünde yitirdikleri sevdikleri gelecek akıllarına. Hayatını kaybeden şanssız insanların hepsi de genç. İhtiyarın ne işi var Reina'da. Onlar yoklar şimdi. Hangi alemde oldukları bilinmez. Cehennem ateşi sarmış yakınlarını, annelerini, babalarını... Çocukları varsa eğer, bundan sonra her yılbaşı gecesi onlar için de buruk geçecek.   

2016 yılı ülkemiz için kötü bir yıl oldu. Bir değil, iki değil bir sürü bombalar patlatıldı, masum insanlar neyin uğruna olduğunu bilmeden canını verdi. Hep kanları yerde kalmayacak denilen kanları yerde kaldı. Şehit dediler hatalarının vebali genç insanlara. "Terör kanlı yüzünü gösterdi." türünden saçma sapan beyanlar bulandırdı midemizi. 

Ülke yönetimine doldurdukları yandaşlarını terörist ilan ettiler, yetmedi, onlara darbe  yaptırdılar. Milyonlarca insanımız inandı buna. Ülkem adına içinde bulunduğum duruma üzüldüm 2016'da.  

İnsanın umut mu kalır hiç bu ahval içinde. Atatürk gibi bir önder hafızalardan silinmeye çalışıldı. Her türlü pisliğin cirit attığı, ne idüğü belirsiz hanedan hortlatılmaya çalışıldı onun yerine.

2016 yılı benim için nasıl geçti onu anlatacaktım size. Hedeflerimden belki de sonuncusunu gerçekleştirdim. Bir sene geçtikten sonra çıkacak ortaya, doğru karar verip vermediğim. Ama bir sene sonra ülkemin sınırları nasıl olacak bilmiyorum. Sorgulayan nesil yok edildi. Yeni neslin gençleri öyle Atatürk'ün gençleri gibi vatanın emanet edileceği türden değil. Onlar yabancı devletlerin dünyayı yeniden şekillendirebilmeleri için kendi topraklarında darbe yapıyor, elçi öldürüyorlar.

2017 yılına umutlu mu giriyorum? Çok fazla değil. Siyasilere kızmıyorum. Onlar bir şekilde üstlendikleri misyonun neferleri. Para ve makam uğruna satıyorlar ülkeyi. Umutsuzluğum halktan yana. Güvenmiyorum halkıma. Ayıp bir şey mi bu? Eskiden tencere, tavayı kapan dökülürdü sokaklara. Yurdu yanarken sorumlu aramıyor halk şimdi. Terörist diyorlar, yasa dışı örgüt mensubu diyorlar artık bu ülkede sorumlu arayana. Ülkemizin birliğine kastetmiş oluyor geldiğimiz bu noktanın sorumlusunu arayan insanlar.  Halkımızın kahir ekseriyeti kaderine razı. Bu yüzden umudum yok 2017 yılından.

2017 yılı için öyle büyük hedef koymak da gelmiyor içimden. Yazarken "bile, de, da, dahi" edatlarını gereksiz yerde kullanmamaya çalışacağım sadece. Bir de eşime daha fazla vakit ayırsam hiç de fena olmayacak şu fani dünyada...      

3 Ocak 2017 Salı

TATİL TEMBELLİĞİ

03/01/2017 Salı, Tire

Yeni yıla tatillerle başlamış oluyoruz. Yılbaşı gecesinden bir gün sonra salı tatil günümüzün gelmesi bize iki gün üst üste dinlenme imkanı vermiş oldu. Uzun süredir alışık olmadığım bu durum iyice tembelleştirdi beni. Dünkü günlüğümü yazmak bile bugüne kaldı. Oysa en sıkışık günümde bile gecenin üçü de olsa sabaha bırakmazdım bu işi.

Haber Tire gazetesinin web sayfasından öğrendiğime göre pazartesi günleri yanı başımızda kurulan toplu konut pazarına artık belediye izin vermeyecekmiş. On üç senedir kurulan pazar site yönetiminin rant sağladığı gerekçesiyle belediyece yasaklanmış. Belediye "Pazarları ben kurar ben kaldırırım." diyormuş. Küçük ölçüde yine bir iktidar ve rant kavgası.

Salı pazarından alacak fazla bir şeyim yok. İki gün sonra küçük pazar kurulacak nasıl olsa. Her zamankinden kısa sürüyor alışveriş. Eşimle birlikte yaylaya çıkıp aldıklarımızı yerleştiriyoruz. Bahçe kapısında Zeytin bize sevgi gösterisinde bulunuyor.

Hava düne göre hayli ısınmış. Karlar hızla eriyor. Gece yol üzerindeki su geçişleri donacak yine. Zeytini besledim, çarşıdan aldığım zincir kelepçesini takarak kulübesine bağladım.

Fazla zaman kaybetmeden şehre dönüyoruz. Bugünü kendimize ayırmayı düşünmüştüm. Eşimi uzun zamandır görüşmediği arkadaşına bırakıp eve dönüyorum. Akşama güzel bir balık sofrası hazırlıyorum. Çok istediğim halde balık yememiz bir türlü mümkün olmuyordu. Eşim dönüp eve geldiğinde her şey hazırdı. Balığın yanında buz gibi bir bira açıyorum. Basit bir hazırlık ama senenin ilk mutlu anı oluyor bu bizim için.

SOĞUK

02/01/2017 Pazartesi, Tire

Eğer söylenenler doğruysa son yirmi yılın en sert kışını yaşıyoruz. Ekiple birlikte bahçe kapısına vardık. Zincirini kopartıp demir parmaklıklara tırmanan Zeytin'in sevinci görülmeye değerdi. İyice irileştiğinden artık zincir kelepçesi dayandıramıyorum. Kapıyı açar açmaz süratle oradan oraya koşmaya başladı. Son sürat üzerime gelirken ani bir hareketle yanımdan geçiyor. Bazen çarpışmamak için aynı yöne kaçıyoruz. Bütün gücüyle ayaklarıma bindiriyor. Eğer ayaklarım sağlam basıyorsa düşen o oluyor, aksi takdirde beni düşürüyor. İlk olarak kontrol ettiğim su kabının içindeki su tamamen donmuş. Onun için getirdiğim taze suyu ağzını şapırdatarak içiyor.

Sabah elbirliğiyle işe girişiyoruz. Yılbaşı gecesinden kalan süsleri ve çam ağacını kaldırılıp depoya koyuyoruz. Tuvaletlerdeki lavabolar donmuş. Neyse ki çeşmeler akıyor. Alt taraftaki helezon şeklindeki plastik gideri kıvırarak sifon yapmışlar. Bu güzel düşünce sayesinde lavaboya kaynar su döktükten sonra donu çözmem kolaylaşıyor. Kadınlara ait tuvaletlerin birinin vana ve boruları tam da yılbaşı gecesi donmuştu. Bugün diğeri de donuyor. Bütün gün don çözmeye çalışıyoruz.

Öğleden sonra ilk misafirlerimiz geliyor. Tepemizdeki güneş havanın biraz olsun ısınacağını gösterir gibi. Öyle ki gelen konuklar yanan şömineyi bırakıp çaylarını terasta içmeyi tercih ediyorlar. Yerdeki buzlar henüz duruyor. Masaların üzerinde pasta şeklinde kar kalıpları ağır ağır kaymaya başlamış. 

Güneşin etkisi çabuk geçiyor. Dışarıda durulacak gibi değil. Şömine sobamız koca ceviz kütüklerini yutuyor. Depodan baltayı alıp odun hazırlamayı düşünüyorum. Hüseyin kütükleri çok uzun kesmiş. Bu yüzden baltayla parçalamak oldukça zor. Alışkın olmadığım bu iş belimin ağrımasına yol açıyor. Yine de bir araba odun hazırlıyorum. Çalışmanın etkisi ile hava sıcaklığı birden artmış gibi geliyor.

Yazacak çok şey var ama istek yok bu aralar. Televizyon haber kanallarında hükümet yalakaları ve hükümet düşmanlarının söz düellolarını izliyorum. Terörü konuşuyorlar...

2 Ocak 2017 Pazartesi

KRALİÇE VURULDU

01/01/2017 Pazar, Tire

2017 nin ilk tarihini atıyorum. Her yılın başında zorlukla alışırım yeni yıla. Eskiden bir önceki yıl yapışırdı aklıma. Bu kez nedense 2017 yerine 2007 yılına takılıyor elim. Yılların geriye akmasına bilinç altından duyulan bir özlem mi bu?

Oğlum ve kızımı yolcu ettikten sonra bir süre daha yatıyorum. Bilgisayar önümde ama değil bugünkü, dünkü yazımı dahi yazmaya takatim yok. Televizyonu açıyorum. İstanbul Reina'da katliam haberleri veriliyor.

Reina İspanyolca kraliçe demek. Yurdumuzda terör her nasılsa krala kraliçeye dokunmaz, kurbanlarını maiyetten seçerdi. Haberlerde CB "Her kim ki sosyal medyada terörü öven yazılar yaza, başı kesile." demiş. Kim terörü över ki? Aklıma 17 Ağustos depremi geldi. O zaman da yobaz takımı, depremin içki içilen yerleri vurmasını ilahi bir ikaz olarak yorumlamıştı.
 
Zeytin benden yemek bekler. Yukarı çıkmam suyuna bakmam lazım. Sular donuyor artık. Geçen gün kar yiyordu. Üşütür mü midesini acaba?

Öğleden sonra çıkıyorum yaylaya. Kaplan yokuşunda karşıdan gelen çok sayıda araçla karşılaşıyorum. Belli ki kar merakı insanları dağlara çekiyor. Dün yukarı yaylaya çıkıp biraz odun toplamak istedim. Kar üzerinde oldukça yorucu bir yürüyüş oldu. Yorgunluğumun bir sebebi de bu olmalı.  

Yayla kapısını arabalar kapatmış. Neyse ki araç sahipleri yakındalar. İçeri girebilmem için önümü açıyorlar. Demir kapıdan geçip Taş Evin önüne yanaşıyorum. Mutfaktan yiyecek torbasını alıyor, Zeytin'e götürüyorum. Bahçenin önünden geçen yol oldukça hareketli. Kapıları kapatıp çıkıyorum. Yolda giderken birbiri ardına telefonum çalıyor. Kimi açık olup olmadığımızı soruyor, kimiyse yol tarifi istiyor. Bugün iş olmaz düşüncemizin ne kadar yersiz olduğunu anlıyorum.

Yoldan geçen araçların üzerinde kardan heykeller var. Bazıları kardan gelin yapmış. Buzun üzerinde durmak zor iken hareket halindeki araçların ön kaputları üzerinde bu heykelleri  nasıl tutuyorlar anlamıyorum. Şehre varınca hepsinin eriyeceği belli ama o kadar eğlence yetiyor insanlara işte. Hayat bu işte. Bir taraftan yeni yılın ilk saatlerindeki terör saldırısı sonucu sevdiklerini kaybeden, içi yanan insanlar, diğer taraftan karın keyfini çıkaranlar...

Eve dönünce bir türlü başlayamadığın yılın son gününe ait günlüğümü yazıyorum. Sanki üzerimde yılların yorgunluğu var. Televizyonda hamasi nutukların ardı arkası kesilmiyor. Cani sırra kadem basmış. Yıla terörle başlamak iyi değil. Ölenlerin çoğu yabancıymış. Devletin itibarı yerle bir. Sosyal medyada bazıları terörü destekler mahiyette yorumlar için hükümet göz dağı vermeye devam ediyor.

Yeni yılın ilk günü yılın yorgunluğunun yanı sıra TV'den üzücü haberleri izlemekle geçiyor.

YILBAŞI

31/12/2016 Cumartesi, Tire

Yılın son gününde yılbaşı programına hazırlanıyoruz. Senenin en soğuk günlerinden biri. Mutfakta hummalı bir çalışma var.Yılbaşı için süslemeler tamamlanmak üzere. Öğleden sonra müzisyenler geliyor, salonda oturma düzenini değiştiriyoruz. Masalardan birkaç tanesini yan tarafa alarak ortada pist olarak kullanılabilecek bir alan yaratılıyor.

Bahçeye çok kişi gelip resim çektiriyor. Kar bir mıknatıs gibi buraya çekiyor insanları. Gelenleri görenler de akın akın koşuyor, demir bahçe kapısının önüne park ediyorlar arabalarını. Yapraklarını döktükten sonra çırılçıplak kalmış ağaçlardan dolayı Taş Ev artık yoldan rahatlıkla görünüyor. Taş Ev'in bahçesine resim çektiren, kar topu oynayan, çoluk çocuk kardan adam yapanlar dolmuş. İçlerinden sadece biri soruyor bana bir sakıncası var mı diye. "Yok canım ne sakıncası olabilir." diyorum. Kocaman çocuklar bin bir emekle temizlediğimiz yola karla dolduruyorlar. Ben ise onların yeniden donup araçları kaydırmasından endişe ediyorum. Gelenlerin gitmeye hiç niyetleri yok, telefon edip diğer arkadaşlarını çağırmaya başlıyorlar. Bahçemiz bir anda milli park havasına giriyor. Kapının tam önüne park etmeye çalışan araç artık yeter dedirtiyor. Kocaman restoran levhası, etrafı çitle çevirmemiz, demir kapı yetmemiş olacak ki soruyor arabadaki sürücü "Burası özel mülk mü?" Soruya şaşırsam da sükûnetle cevap veriyorum. "Evet, burası bir restoran." İkna olmuyor arabanın içindeki sürücü beyefendi. "Ama içeride bizim arkadaşlar var." Bu konuşmadan habersiz kardan adam yapmaya kalkışan bir aileyi baktıktan sonra iç çekip adama dönüyor "Onlar da çıkmak üzereler zaten." diyorum.

Orkestra nihayet geliyor, cihazlar salona birer birer taşınıyor. Amfilerin büyüklüğü korkutuyor. Çalışan gençlere "Buradan çıkacak sesin titreşimi bile Taş Ev'i çöktürür." diyorum yarı şaka yarı ciddi. Şaşkınlığım kocaman bir davulun salona getirilmesiyle tavan yapıyor. Bütün aletler yerleşince provalar başlıyor. Şarkı provasına başlayan birine sesin çok yüksek olduğunu söylüyorum. Seslerini açmak için çalıştıklarını, ses düzeyinin istenilen seviyeye düşürmenin ellerinde olduğunu söylüyor.

Mutfağı kontrol ediyorum. Şef her şeyin hazır olduğunu söylüyor. İlk gelen grup İzmir'den. Neşeli bir grup. Telefon numaraları bile yoktu. Bu yüzden geleceklerinden emin olamıyordum. Facebook üzerinden yaptığımız bir rezervasyondu. Facebook sayfasında görüp beğenmişler Taş Ev'i. Öğretmen Ev'inden yer ayırmışlar.

Ağaçların arasındaki kar örtüsü erimedi hala. Kendi arabamla birlikte orkestracıların minibüsünü kar üzerinde olabildiğince geriye yanaştırıyorum. Araçları park ettiğimiz yerin hafifçe aşağı doğru eğimli olması sayesinde çıkışta sorun yaşanmayacağını düşünüyorum.

Misafirler yavaş yavaş gelmeye başlıyor. Hava oldukça soğuk. Gündüz saatlerinde yumuşayan kar, üzerinde gezildikçe buzlaşmış. İlk gelen misafirlerden biri her zaman park ettiğimiz ağaçların arasındaki alanda sorun yaşıyor. Uzun uzun uğraştıktan sonra zor bela üzerini temizlediğimiz parke döşeli yola atıyor kendini. Havuzun kenarında bugün karları temizlenen avluya park ettiriyorum. Daha sonra gelen araçları da mümkün olduğunca ağaçların altına park ettirmiyorum.

Gelen misafirler eğlenmeye hazır. Müzikle birlikte bütün masalar coşuyor. Ortada bıraktığımız alan dans edenler, oynayanlardan boş kalmıyor. Ordövr tabağı ile başlatılan servis kusursuz. Ekip görevini kusursuz yapıyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde program gereği çekiliş yapıyoruz. Önce her misafire birer numara dağıtıyoruz. Aslında kafamda bu numaraları sandalyelerin altına yapıştırmak vardı. Yıllar önce Ankara Hilton otelinde ülke temalı bir eğlence esnasında görmüştüm. Önce kura çekilmiş daha sonra "Şimdi herkes oturduğu sandalyenin altına yapıştırılmış kağıt üzerindeki numaraya baksın." demişlerdi. İzmir'den rezervasyon yaptıran misafirlerimiz erken gelince düşündüğüm olmadı. İlginç bir şekilde iki büyük hediye aynı masada oturan iki kişiye çıkıyor. İlk şanslı misafirlerimiz onlar oluyor.

Yeni yıla girmeden az önce tombala oynuyoruz. Büyük mekanlarda uygulaması pek mümkün olmayan bu aktivite burada çok prim yapıyor. Bu sefer şanslı masa İzmirlilerin masası oluyor. Birinci ve ikinci çinkolarla birlikte tombalayı yapınca otel parasını bedavaya getirmiş oluyorlar. Tombala oyunu misafirleri çok mutlu etse ve ikinci kez oynamak isteseler de saatler on ikiye epey yaklaşmış olduğundan tekrarlamak mümkün değil.

Sessizce aşağıya, dışarıdaki elektrik panosunun yanına iniyorum. Geriye sayım başlıyor. 6,5,4... Tam sıfır denirken şalteri aşağı indiriyorum. Her taraf kararıyor. Müzik kesiliyor. Birkaç saniye sonra tekrar elektrik veriyor ve yukarı çıkıyorum. Herkes birbirini kutluyor.

Eğlence devam ediyor. Biri gelip haber veriyor. Yeni gelen araçlardan biri kaymış. Hemen çıkıyorum dışarı. İki genç ağaçların arasında patinaj yapıp çıkmaya çalışıyor. Araba otomatik vitesli olduğu için boşuna uğraşıyorlar. Manuele alıp ikinci vitesle çıkmaya çalışmalarını öğütlüyorum. Tekerleklerin altına çuval, paspas gibi şeyler atıyoruz. Kısa bir süre sonra aracı kurtarıyoruz.

Bu yılbaşı Adnan Şef hepimize misafir muamelesi yapıyor. Gönlümüzce bir gece geçiriyoruz. Orkestranın Ferdi Özbeğen'i bir ara beni ve eşimi dansa davet edince utanıyorum. Misafirler hep birlikte alkışlayınca kalkıyoruz piste. Daha sonra kızımla dans ediyorum. Oğlum gürültüden rahatsız, yemeğini yedikten sonra odamıza atıyor kendini.

Misafirlerden biri sesleniyor. "Jandarma, iki minibüs jandarma geldi." Hemen iniyorum aşağı. Araçlardan inen bir sürü asker durmadan fotoğraf çektiriyorlar. İki üç rütbeli içeri görmek istiyor. Merdiveni çıkar çıkmaz aile ortamını görünce hemen geri dönüyorlar. Onlara çay ikram edip gönderiyoruz.

Son misafir ayrılana kadar canlı müzik devam ediyor. Bedenen olmasa da zihnen yoruluyoruz. Herkes mutlu ayrılıyor. Bu teşebbüsten de alnımız ak çıkıyoruz. Madalyonun diğer yüzü var bir de. On beş kişilik yerimizin boş kalıyor. Neyse ki çoluk çocuk bu boşluğu dolduruyor,  hiç olmazsa kendimizi eğlenceye dahil etmiş oluyoruz. Yılbaşı organizasyonumuz bize iki şey öğretiyor: Bunlardan ilki, ilave oturma gruplarıyla elli kişiye tamamladığımız kapasitemiz bu geceki yerleşim düzeni sayesinde ortada misafirlerin dans edebileceği bir pisti dahi mümkün kılıyor. Diğeri bir konu Kaplan'daki diğer restoranlarda yapılmayan yılbaşı eğlencesinin Taş Ev için de beklediğim düzeyde ilgi uyandırmadığı... Kendi kendime bunun nedenlerini sorguladığımda bazı tahminler yürütüyorum. Nedenlerden biri hava şartları: Kaplan dağlarına kar yağması ve yolda buzlanma olması zaten en olumsuz yanımız olan yol şartlarına tuz biber ekiyor. Yolun emniyete alınması ancak dün yapılan tuzlamadan sonra mümkün oluyor. Diğer bir neden ise farklı beklentiler. Oldukça kaliteli bir menü ile Taş Ev kendini göstermesini istediğim halde, telefon edip menüde tavuk şiş olup olmadığını soranlar oluyor. Fiyatın yüksek bulunması menüde sunulanların yanı sıra canlı müzik bedelinin kişi sayısına bölünmesi. Bazı misafirler, yemeğimizi evde yedikten sonra içki içmeye gelelim teklifinde bulunuyor. "O zaman diğer misafirlerin menü içinde ödediği canlı müzik bedelini siz içkinizle ödersiniz diyorum." Velhasıl ya istediğim hedef kitleme ulaşamadım ya da öyle bir kitleyi boşuna bekliyorum burada. Bazen insanlar arıyor rezervasyon yaptırmak için. Misafirlerimiz gelecek diyorlar. Kendileri yemek yemek için başka yere gidiyor ama misafir ağırlamak için bize geliyorlar. Bu yönden bakınca gurur verici.

Sabahın dördünde müzisyenlerle birlikte çıkıyoruz Taş Ev'den. Yarın pazar ama personele izin verdik. Eve geliyor birkaç saat uyuduktan sonra çocuklarla birlikte kahvaltı ediyor, onları işlerine uğurluyoruz.