KATEGORİLER

6 Ekim 2016 Perşembe

TATİL GÜNÜ (!)

05/10/2016 Çarşamba, İzmir

Bugün kapalıyız. Kapalı olmamız şöyle istediğimiz saate kadar yatmamız anlamına gelmiyor. Çalışanlar için istirahat günü ama bizim fırsat günümüz. Sabah yine bana göre erken, eşime göre geç saatte kalktım ve birlikte yaylaya çıktık. Ben ambara kaldırdığımız döküm sobanın değişecek parçalarını arabanın arkasına yüklerken eşim cuma günü için gerekli malzemeleri ayarlıyor. Zeytin'e bakıyorum, ona biraz yemek hazırlasam iyi olacak.

Eşimi taş olmayan evde bırakıp oğlumu alıyor ve İzmir yollarına düşüyoruz.  Arabayı oğlum kullanıyor. İlk hedefimiz sobayı aldığımız yer. Yoğun bir trafik var bugün. Bulabilirsek Boyner'den aldığımız tabak takımlarından alacağız. Optimum'a sapıyoruz. Optimum'da Boyner olmadığını konuşmuş olmamıza rağmen bilinmez bir kuvvet bizi atıyor buraya. Boşu boşuna zaman kaybediyoruz. Kafam dalgın biraz. Dün gece iyi uyku uyumadığımdan sanırım.

Karabağlar'da Paşaköprüsü Mezarlığı girişinin karşısında şömineciye geliyoruz. Boruları bırakıyor, beklediğimiz değişiklikleri bir kez de Hasan Beyin kız kardeşine anlatıyorum. Redüksiyon hazır değilmiş henüz. Bugüne yetiştirmeye çalışacaklarmış. Oradan ayrıldıktan sonra aklıma düz borunun yedi santim kısaltılması gerektiği geliyor aklıma. Telefon edip söylüyorum. Bugün yetişmesi mümkün değil diyor hanımefendi. Hazır olunca haber verecekler.

Kızımı arıyorum. Onunla buluşuyoruz. Boyner'de aradıklarımızı bulma olasılığımızın fazla olmadığını düşünüp Gıda Çarşısından ilave tabak çanak alıyorum. Doğrusu önce Balçova tarafındaki Boyner'den başlamak iken farkında olmadan Gıda Çarşısına yönelmişim. O kadar ikaz ettiğim halde kapı önünde izmaritler görüyorum. Bir ihtimal Aşkın Şef farkında olmadan atıyor bunları. Belki faydası olur diye dış mekan için bir sigara küllüğü alıyorum.

Gıda çarşısından çıkıp sahil yolu boyunca Balçova tarafına doğru yol alıyoruz. Sahil boyunca raylı ulaşım inşaatı devam ediyor. Trafik yer yer tıkanıyor bu yüzden. Kipa'nın yer altı otoparkına koyuyoruz arabaya. Boyner'de aradığımızı bulamıyoruz. İki kardeş bir olup beni bir güzel giydiriyorlar. Kipa'ya giriyoruz. Kızımın önerisiyle yemeği burada yiyoruz. Uzun zamandır yemediğim patlıcan musakka alıyorum. Yanında pirinç pilavı ve yoğurt. Ne de özlemişim. Suyuna bandırıp ekmek yediğim nadir yemeklerden biridir musakka. Üniversite bitene kadar ağzına patlıcan koymayan ben geçmiş yılların acısını çıkartıyorum sanki.

Zaman olsa kızıma bisiklete binmeyi teklif edeceğim. Akşam arkadaşım Ali'lere misafirliğe gideceğiz. Ondan önce dönüş yolunda Gaziemir Metro'ya uğramak zorundayız. Kipa'dan çıkıp kızımı evine bırakıyorum. O arabasını alıp Gaziemir'e gelecek, orada yeniden buluşacağız. Halis köy tereyağı ve köy salçası aldığımız yere uğruyoruz. Fiyatları arttırmış. Ama sattığı ürünler nefis ve gerçekten başka yerde bulunmaz cinsten. Kalite ve lezzet söz konusu olunca fiyat yüksek de olsa kabullenip alacaklarımı alıyorum. Navigasyonu kurup Hatay trafiğine girmeden Eski İzmir yolu üzerinden Gaziemir'e çıkıyorum. Kızımla buluşup Metro'ya uğruyoruz. Zaman hızlı geçiyor. Metro alışverişimizi seri bir şekilde tamamlayıp dönüş yoluna atıyoruz kendimizi.

Eşim bütün gününü vermiş hazırlığa. Hemen çıkıyoruz yola. Ali'lerin oturduğu sokağı biliyorum, kapı numarasını da öğrenmiştim. Kolaylıkla buluyoruz evlerini. Geç vakte kadar oturuyor sohbet ediyoruz. Zaman su gibi akıyor. Eşim bazen arkadaşlarımın eşleri ile çok iyi anlaşır. Sonra benim arkadaşımla olan arkadaşlığım bile gölgede kalır yanında. Gidişat onu gösteriyor ki yine öyle olacak.

Geç vakit dönüyoruz evimize. Bir gün daha geçiyor, böylece.
                                         

5 Ekim 2016 Çarşamba

KAYSTROS FELLAH KÖFTESİ

04/10/2016 Salı, Tire

Dün geceyi taş olmayan evde geçirdik. Sabah Salı Pazarını da yapar yaylaya  öyle çıkarız diye düşünmüştük. Dün geceden bugüne buruk hatıralar ve haklı gönül kırgınlıkları kaldı. Mutlaka davet etmemiz gerekenleri atlamışız. Açılış olarak düşünmedik bu daveti. Belki de bilinç altında bu vardı. Daha ziyade protokol denilen mülki amirlere ve iş çevrelerine yönelik, tanıtım amaçlı bir davetti. Ancak bundan sonra ne desek boş... 

Sabah pazara çıktım. Arabaya park edecek yer bulmak her zamankinden zor oldu. Aşkın Şef'le buluşacaktık ama telefonu kapalı mesajı verdi devamlı. Akşamdan listeyi almadığıma pişman oldum. Sadece maydanoz kalmış aklımda. Maydanozu alıp eve uğradım. Eşimle birlikte yaylaya çıkarken Hüseyin aradı. Kapıda bizi bekliyormuş. Hemen yetişip kapıyı açtık.

Tanıdıklardan biri aramış sabah. Fark etmedim. Geri dönüş yaptığımda kahvaltı için geldiklerini ancak kapıyı kapalı görüp geri döndüklerini öğreniyorum. Aslında hem facebook sayfamızda hem de kapıdaki levhada kahvaltı servisimizin sadece hafta sonları olduğunu belirtmiştik. Yine de yukarı kadar gelip kapıdan geri dönmelerine üzüldük.

Genel olarak sakin bir gündü. Bunu fırsat bilerek bütün alış verişi tamamladım. Araba pazar yerine oldukça uzak bir mesafede olduğu için beni epey yordu bu alışveriş. Cuma gününe hazırlık şimdiden başladı. Taş Ev en büyük grup toplantısına ev sahipliği yapacak. Taş Ev'in salonu Lions ve Rotary klüpleri toplantıları için güzel bir mekan olacağını düşünürken Tire'de her iki kulübün de bulunmadığını öğreniyorum.

Akşam saatlerinde bankacıları ağırlıyoruz. Toplantıdan yeni çıkmışlar. Mezelerimizi ve sıcakları beğendikleri kadar manzaraya hayranlıklarını gizleyemiyorlar. Aşkın Şef ara sıcak olarak kalamar ve karides verelim demişti bugün. Sanki sözleşmişler gibi bankacılardan da aynı öneri geliyor. Biranın yanında güzel gidecek mezeler aslında. Her şey bir tarafa eşimin Fellah Köftesi şimdiden Taş Ev'in ününü sollamış bulunuyor.   

4 Ekim 2016 Salı

AÇILIŞI FETÖ VURDU

03/10/2016 Pazartesi, Tire


Bugün bizim resmi açılış günümüz mü? Aslına bakarsanız kimseye açılıştan bahsetmedik. Tanıtım daveti belki daha güzel oturacak bu etkinliğe. Sabah alış verişe çıktım. Davetli misafirlerimiz dışında misafir kabul etmeyeceğiz bugün. Yaylaya dönüp eşyaları bırakıyorum. Dün gece takatsiz kaldığım için yarım kalan günlüğü tamamlamak var kafamda. Hüseyin'e içerideki masaya dokumamasını istiyorum.

İki araba yanaşıyor öğlene doğru. Rüzgar santrallerinin yöneticileriymiş. Karınları acıkmış, gelmişler yemek yemeye. Nasıl geri çeviririz şimdi. Verandaya alıyoruz. Bonfile söylüyorlar hepsi. Bonfile fiyatımız düşük kalmış benzerlerinin yanında. Fiyat ayarlaması yapacağız ama menüyü değiştirecek zaman bulamıyorum bir türlü. Misafirler yemeklerini yerken ben içeride dün gece yarım kalan günlüğümü tamamlıyorum.

Hüseyin dışarıda sigara içiyor. Ne yapacağını bilmiyor çocuk. Eşim oğlumla birlikte saçlarını yaptırmaya gitti. Saatler çabuk geçiyor. "Hadi" diyorum Hüseyin'e. "Yapacak çok şeyimiz var." Yukarı çıkıp masaları düzene sokuyoruz. Üç sıra halinde masaları birbirine ekliyoruz. Her taraftan rahatlıkla servis yapılabilecek. Burada  elli hatta atmış kişiye davet verebileceğimiz çıkıyor ortaya. Kırk kişilik bir oturma düzeni kuruyoruz. Servis tabakları, bardaklar, çatal, kaşık, bıçak masalara yerleştiriliyor. İçki servisi Hüseyin'de. Üç garson dışarıdan gelecek. Yemek servis işleri onlarda.  

Açılış organizasyonları ya da önemli yemekler her zaman sürprizlere açıktır. Her şeyi düşündüğünüzü zannederken mutlaka bir şeyler atlanmıştır. Ya da hiç beklemediğiniz bir gelişme olur, tören bambaşka bir havaya bürünür. Sünnet düğünleri evlerin önünde yapılırdı eskiden. Çalgıcılar gelir sabahtan akşama kadar oynak havalar çalardı. Kapı komşunuzun vefat ettiğini düşünün. Yanınızda cenaze evi varken siz düğün yapabilir misiniz? Düğün bütün havasını kaybeder, sönükleşir birden.

Karadeniz Ereğli'sinde görev yaparken DSİ Genel Müdürü, Barajlar Daire Başkanı şantiyemi ziyaret edecekti. Genel Müdür iki tane kuzu dolması hazırlat aşçılara demişti. Bir gün önceden her şey en ince ayrıntısına kadar ayarlanmış misafirler bekleniyordu. Bir gün öncesinden hazırlanan kuzuların içi doldurulup fırına sürülecekti. Kasaptan kuzuları almaya adam gönderdim. Fırında bir kaç saat kalması gerekiyormuş kuzu dolmasının. İşler yolunda giderken aşçı telaş içinde geldi yanıma. "Şefim kuzuları parçalamışlar." Ne olduğunu anlamadım. "Nasıl parçalamışlar?" Aşçının panik havası devam ediyordu. "Şefim, dolmayı falan unutun, etler parça parça gelmiş." İçime bir ağırlık çöktü. Bir sıkıldım ki sormayın. Ben nasıl derim bunu şimdi müdürüme. Yüzümü allar bastı. Ne yapacağımı bilemedim. Öyle cep telefonları da yok o zaman. Araç telefonları yeni çıkmış. Genel Müdürü aradım. "Remzi Bey, kuzu dolması yapamayacağız, parçalamışlar kuzu etlerini." Adam haklı olarak ağzına geleni söyledi. Ne beceriksizliğimiz kaldı ne dikkatsizliğimiz. "Takip etmezsen böyle olur işte." Yahu kasabın neyini takip edeceksin. Edeceksin işte, takip etmen gerekiyormuş demek. Misafirleri gezdire gezdire geliyor müdür. Henüz Safranbolu'ya yeni gelmişler. Son kez şansımı denemek istiyorum. "Müdürüm siz misafirleri biraz oyalasanız oralarda." Küfürü yiyip telefon kapanıyor yüzüme. Normal olarak asla kabul edeceğim şeyler değil bunlar. Ama adam haklı. Hemen kasaba koşuyorum, iki kuzu daha kesiliyor. Alelacele temizlenip dolduruluyor ve fırına sürülüyor. Nasıl olduysa bir mucize gerçekleşiyor ve kuzu dolması yetişiyor misafirlere. Çok da övgü alıyoruz. Kamera arkasını müdürümden başkası bilmiyor elbette.

Bugün benzer sürprizlere hazırlıklıydım aslında. Aşkın Şefin elinden çıkan yemekler harikaydı. Kusursuz bir servis yapıldı. Gelgelelim Fetö'nün gazabına uğradık. Örgüte yeni yapılan baskınlar bölgede bütün emniyet birimlerini teyakkuza geçirmiş. Kaymakam başta olmak üzere, emniyet müdürü, jandarma komutanı davetimize katılamadı. Belediye Başkanının sağlık problemlerinden dolayı İzmir'den ayrılamayacağını biliyordum zaten. Yine de güzel bir gece oldu. Daha önce tanıma fırsatı bulamadığım önemli şahsiyetlerle tanıştım. Genel olarak sıcak bir atmosferde geçti gecemiz.

Taş Ev gibi nezih bir yerin ilçeye değer kattığı vurgulandı. Sembolik açılışı OSB Bölge Müdürü Sn. Galip Kılınç, Süt Koop Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Eskiyörük ve Tire'nin tanınmış simalarından iş adamı yakın dostum Fikret Namlı yaparak kurdeleyi birlikte kestiler. Yine Tamtad konservelerinin sahibi Kürşat Bey eski anılarından bahsederek geceye renk kattı.

Galip Bey ile meslektaşmışız. Sınıf arkadaşlarımdan Işıkhan Güler ortak arkadaşımızmış. İki hafta önce üniversiteden en sevdiğim hocam Prof. Ayşen Ergin Tire'deymiş. "Daha önce tanışsaydık sizi de davet ederdim." dedi. "Ne demek, Ayşen Hocamın geldiğini bilseydim, sizi burada ağırlamak isterdim." dedim. Ayaklı kütüphane Orhan Aksay hoca onur konuğumuzdu. Yanında çerçevelenmiş Atatürk maskları ve resimler getirmeyi ihmal etmemiş. Mahmut Bey de eli boş gelmemiş, Tire Koop un ürünlerinden kocaman bir hediye paketi hazırlamış. Çok hoş sohbet bir kişi.

Üniversiteden arkadaşım Ali Becet eşiyle birlikte gelmişler. Aile dostumuz Atilla Bey ve eşi Şenay Hanım bu mutlu günümüzde bizi yalnız bırakmayanlardan. Ticaret Odası Başkanı şehir dışında olduğu için gelemedi ama eşi hanımefendi bizimle birlikteydi.

"Taş Ev konaklamalı olmalı." dedi misafirler. Bungalov tipinde prefabrik binaların burada büyük bir açığı kapatacağı yönünde görüşler paylaşıldı. Balık işine girme dedi Kürşat Bey, burada yapılırsa av etleri güzel gider. "Sülün, bıldırcın, ördek etleri yapılmalı, eğer balık girerse bütün tılsımı kaçar Taş Ev'in." dedi. 

Akşam saatlerinde klasik müzikle başladık. İlerleyen saatlerinde Türkçe, Rumca karışık rembetiko ve taverna müzikleri geceye renk getirdi.

Bizim için bu özel geceyi paylaşanlara minnettarız. İçlerinde benim çok özel bir yere koyduğum birileri var ki assolist gibi sona sakladım onları. Haber Tire gazetesinin ayrılmaz kardeşleri Ercan ve Ergün Beyler gecemizde bizi yalnız bırakmadılar. Çektikleri güzel resimleri de paylaşacaklar benimle. Bir gazeteci için haber gerektiğinde canını tehlike atmaya değer bulunur. Bu gece Tire örgüt baskınlarıyla sallandı. Onlar emniyet güçlerinin teyakkuza geçtiği bu gecede haber peşinde koşmak yerine bizi tercih ettiler. İki kardeş birlikte saatlerce destek verdiler gecemize. Unutmayacağım.

İzmir'den gelen kardeşim Ahmet ve yeğenim Ece bize destek olsun diye onca yolu göze almışlar. 

Böylesine geceler çabuk geçer. Öyle oldu. Misafirlerimizi teker teker uğurladık. Şükürler olsun ki, hiçbir aksaklık olmadı. Mesela elektrikler kesilmedi. Eğer kesilseydi henüz jeneratör almadığımızdan kötü bitebilirdi gece. Tabaklar, bardaklar yeter mi acaba diye düşünmüştük. Önceden planladığımız şekilde servis yapıldığından sıkıntı olmadı.   Kısaca her şey güzeldi. Alnımızın akıyla çıktık bu organizasyondan.

Kısa bir konuşma yaptım yemeğin başlarında. Bu fikir nereden doğdu anlatmaya çalıştım. Bizi bu özel gecede yalnız bırakmadıkları için gelen misafirlere teşekkür ettim.

3 Ekim 2016 Pazartesi

KELEBEK FISILDADI

02/10/2016 Pazar, Tire

Sabah uyandığımda böyle bir günü hayal dahi edemezdim. Evet, hafta sonu, e hava da güzel ama yine de beklemezdim bu kadarını. Sekize doğru uyansam da yatak keyif yaptım sekiz buçuğa kadar.

Aklıma Hüseyin geldi. Hafta sonları onun geldiği saatler. Gidip demir kapının kilidini, açtım. Zeytin sağa sola gizlediği ne kadar kemik varsa çıkarıp avluya yığmış. Onları temizlemekle başladı günüm.

Önce Hüseyin girdi bahçeye. Sonra bir araba süzüldü içeri. Kahvaltı etmeye gelmişler. Henüz açılışa bir saat var. Eşimin onayını aldıktan sonra günün ilk kahvaltısını veriyoruz. Onun arkasından bir araba daha Rezervasyon yaptıranlar içim tepsiler donatılmış. Ancak rezervasyon yaptıramayanlar  ezici çoğunlukta. Bir anda karışıyor ortalık. "Rezervasyonunuz var mıydı?" şeklindeki sorumuza verilen cevapların çoğunda "O da ne oluyor şimdi?" havasında bakışlarla karşılaşıyoruz. Rezervasyon yaptıran nadir isimlerden biri olan Mehmet Bey'ler kendilerini tanıttılar, onları verandanın en güzel masasına alıyorum. Sırada bekleyen onca misafir varken öncelik verdim onlara. Hatta bir ara yanına eğilip rezervasyon yaptırmanın faydaları diyerek gülümsedim. Bununla birlikte altı kişilik rezervasyon yaptıran Gürkan Beyler arada kaynadı. Gelen misafirler arasındaydı. Ama rezervasyon yaptırdığını söylemediklerinden epey beklemiş olmalılar. Oysa onlara vereceğimiz kahvaltıyı her zaman hazırda beklettik. Çok sıkıştığımızda başkasına versek bile hemen yine onlarınkini tamamladık.

Bahçemiz bahçe olalı bu kadar aracı birden görmedi. O kadar arabaya yer bulunacağını hiç beklemezdim doğrusu. Hani valemiz bir tarafa ilave garson çağıracak kadar zamanımız dahi olmadı. Her gelen ağaçların arasında kendine yer buldu bir şekilde.

Kahvaltı saatinden sonra trafik hız kesmedi hiç. Genel olarak misafirlerimiz aileleriyle ya da arkadaş gruplarıyla geldiler. Yoğunluktan dolayı diskjokeylik görevim aksadı. Güneşli bir günde bahar havası hakimdi. Ailelerin yanında getirdikleri çocuklar, terasta avluda ve bahçede gönüllerince eğlendiler.  

Değişik insan manzaraları vardı. Her masaya uğradım. Her masadan eleştiri ve önerileri not aldım. Bazı masalarla kısa bazılarınla uzun sohbetlerimiz oldu. Gençler vardı, orta yaşlılar, yaşlılar, baba dostları... İşte onlardan birileri yukarıdaki salonu gördü, çok beğendi. Evdeki Yazar'ın masasına oturdu. Üç kişiydiler. Baba dostlarıydı. "Biz" dediler, "Sadece üç çay alalım, başka bir şey istemiyoruz. Bir de..., yanımızda çekirdek getirmiştik, sakıncası yok değil mi?" Doğal olarak sakıncalı dedim.

Anlatacak çok şey var bugün. Misafirlerden bazıları "Sakız dondurmalı kestane tatlısının üzerindeki çikolata kestane tadını gölgeliyor." dedi, kimi "Konaklama şart burada alkol alanlar için." dedi. Şükrü Bey düzenli takipçilerimdenmiş. Faruk Bey ile birlikte geldi. Faruk Bey uzun uzadıya Toptepe'deki eşekarılarıyla mücadeleyi anlattı. Bu vesileyle eşekarılarının nasıl et yediğini öğrendim.

Gecenin bir yarısı yorgunluğun etkisiyle gözlerim kapanmaya başladı. Yazdığımı okuyamaz oldum. Noktayı koymam sağlığım açısından zorunluydu. Geceleri yaylanın uçanı eksik olmaz. Türlü kelebekler dolaşır tepemde. Veranda kapısını kapatırken eşikte bir kelebek fısıldadı kulağıma. "Kalk git yat, yarın tamamlarsın günlüğü." Fotoğrafını çektim, dikkatlice saldım havaya. Karanlıkta kaybolup gitti özgürce.

Bu yüzden ertesi güne kaldı yazım. Anlatacak çok şey var daha ama kısa kesmek zorundayım. Malum akşama protokol ağırlayacağız.          

2 Ekim 2016 Pazar

MENEMEN

Hülya Yorulmaz Hanımefendiye teşekkürlerimle...


MENEMENLİ YAĞIZ DELİKANLI İLE GİRİTLİ TÜRK FİDAN KIZIN AŞKINDAN DOĞAR MENEMEN ...


Tilda’nın rivayetine göre, Menemenli yağız delikanlı ile Giritli Türk fidan kızın aşkıdan doğar Menemen...
Mübadele sonrası doğduğu topraklardan kopartılırken, sadece çocukluk hatıralarını ve ipek mendiller içerisinde verimli topraklarında yetişen binbir türlü lezziz otun tohumlarını sandığına katıp limandan yola çıkan fidan kız, yaşamın güçlüklerle dolu acı yüzüyle genç yaşta tanışır.
Yaşamının son gününe kadar hafızasından silmeyi başaramayacağı uzun yolculuğundan sonra ailesiyle Menemen'e yerleşir ve işte orada, kasabanın yerlisi yağız delikanlıya aşık olur.
Yağız delikanlı da ona. Farklıdır fidan kız bildiği tüm kızlardan.Günün doğumundan batımına kadar çalışır, hiç durmaksızın.
Doğaya aşıktır,bağ da bayır da bulduğu tüm otları toplar, haşlar, salatalar yapar, rakı sofralarına eşlik mezeler yapar otlardan. Güleryüzlü, sevecen, neşelidir.
Sessizdir, şikayet etmez, dedikodu sevmez, sadece çalışırken Rum türküleri mırıldanır bazı bazı, işte bir tek o zamanlarda dalar uzaklara, ipek yanaklarından bir iki damla yaş süzülür usulca.
Sözlerini anlamasa da, en çok bu türküleri duyduğunda çarpar yağız delikanlının kalbi, sanki yerinde duramaz, koşup sarılmak ister, sevgisiyle acısını, özlemini dindirmek ister fidan kızın.
Zamanında öyle algılanmasa da, şimdilere göre, o yıllarda insanlar daha mı yakın birbirine, ayrımcılıklar daha mı uzak çoğu gönülden, fikirler daha mı aydınlık, bilinmez. En azından bizim düşlerimizde, Menemen çevresinde öyle. Ailelerinin desteğiyle kavuşuverir aşıklar.
Kurdukları yuvayı severler, hele hele mutfaklarını en çok… Günbatısı yelleri Ege'nin kendine has kokusununu kucaklayıp evlerine getirirken, pencerenin altındaki tahta masalarında kurulmuş çokça Girit lezzeti dolu sofralarında saatler geçirirler.
Bir çok yemek denerler birlikte, birbirlerinin mutfak kültürlerini tanırlar. Yağız delikanlı otları sevmeyi öğrenir fidan kızdan, fidan kız dana etini haşlar zaman zaman…Zeytinyağı zaten ortak kökleri…Az biraz vakit alır damak tadlarının kavuşması ya, kavuştuğunda destan olur hikayeleri...
Yağız delikanlı domatesli et bilir patatesle güveçte pişirilen, fidan kız et sevmez. Günlerden bir gün, fidan kız çıkartır eti, patatesi domatesin içinden, zeytinyağına ekler soğanı ve yumurtayı, koyar yanına bir taze somunu, yaratır aşk ile sofrasında "domatesli yumurtayı" Menemen'nin Giritli Türkler mahallesinde...
Öyle bir sevilir ki bu “domatesli yumurta”, hem lezziz hem hesaplı, kalpten kalbe, sofradan sofraya, mahalleden mahalleye yayılır. Misafirlere ikram oldur.
Günler günleri, aylar yılları kovalar ve bu aşk-ı lezzet, "menemenlilerin yemeği" diye bilinerek once Ege'yi, Akdeniz'i fetheder sonra tüm Türkiye'nin vazgeçilmezi olur. Derler ki, Giritli Türkler, ilk yerleştiklerinde yeni topraklarına, önce mutfaklarıyla bilinip bir kimlik edinmişler, yemekleriyle sevilmişler. Hakikatten doğrudur.
O günlerin üzerinden neredeyse bir asır geçmiş. Bugün halen, iki kişilik sahanlarda, taze ekmeği kaşık edip, menemeni paylaşır aşıklar. Menemende aşkın lezzetini tadarlar.
Dünyanın tadına en doyulamaz meyvesi domates, gözlerimizin bir damla yaşı soğan, yüreğimizin tatlı acısı biber ve ruhumunuzun üretkenliği yumurtanın sevgi ve barış dolu zeytinyağında kavuşmasıdır menemen, en sade, en doğal haliyle.
Her tadına bakanın vazgeçilmezi olur, zengini de bayılır fakiri de; ırk, soy, yaş, dil, din gözetmez. Sanırım müzik gibi, yemeklerin de lisanı olmayan, birleştirici büyüsü buradan gelir.
“There are clothes that last longer than love” demiş bir şair…
Bazı lezzetler, aşklardan, savaşlardan, hasretlerden, mübadelelerden de uzun sürerler. Gün gelir, her şey geçer gider, değişir, geriye bu lezzetlerin, nesilden nesile, sofradan sofraya, yürekten yüreğe, özenle, sevgile taşınan, insanları birleştiren ebedi reçeteleri kalır.
Yarın, kahvaltınızda aşkın tadını menemen ile hatırladığınız bir sabaha uyanmanız ve lezzetleri her daim paylaşmanız dileğiyle…

Tilda'nın Menemeni
2 orta boy soğan, ince doğranmış
3 sivri biber, ince doğranmış, ben birini acı seçiyorum
4 orta boy tarla domatesi, kabuğu soyulmuş,küp küp doğranmiş
bir avuç fesleğen (opsiyonel)
4 yumurta
2 kaşık sızma zeytinyağı
Deniz tuzu, karabiber
Soğan ve biberi zeytinyağında, üzerine az tuz ekerek 5-6 dakika sote edin. Sonra domatesleri ekleyip, domatesler pişene kadar orta ateşte pişirin. Çatalla çırpılmış yumurtaları ilave edip, karıştırın. Yumurtaların pişmesine bir kaç dakika kala, incecik doğranmış fesleğeni ekleyin. Yumurtalar pişince, menemen halen biraz suluyken ateşten alın. Menemeni çok fazla pişirip, kurutmayın. İsteğe göre öğütülmüş karabiber ve taze ekmek ile servis yapabilirsiniz, lütfen tabağa almayın, olduğu gibi sahandan yiyin... Afiyet, şeker olsun.

Kaynaklar – Menemen Tarihi, Oktay Özengin…Şiir- Mary di Michele, Poem beginning with a line by Roberto Juarroz, Debriefing the Rose: Poems

RESTORAN KARDEŞLİĞİ

01/10/2016 Cumartesi, Tire

İyi bir uyku çekmişim dün gece. Gözümü açtığımda saat dokuz buçuğu gösteriyordu. Eşim her zamandaki gibi ayakta. Saat beşte kalkmış yine. Bugün ve yarın kahvaltı günümüz. Reçeller küçük porselen tabaklara konuyor. Ballar, tereyağları, börekler, okmalar, domates soslu biber kızartmaları, karadutlu lorlar daha neler neler. Hepsi hazırlanıp tepsilere dizilmiş bile. Her zaman gürültüden uyanırdım ama bu sefer en ufak tıkırtı dahi duymadım. Giyinip hemen koşturuyorum kapıya. Hüseyin geldi gelecek. Yine onu kapının önünde bekletmek istemiyorum. Neyse ki o gelmeden demir kapıyı açıyorum.

Çok geçmeden geliyor Hüseyin. Gelir gelmez temizliğe girişiyor. Artık yapacaklarını biliyor. "Yukarıdaki masaları sildin mi Hüseyin?"  türünden sorulara "Silmez olur muyum, ayıp ettin amca." havalarında cevaplar alıyorum artık.

Açılış saati ile birlikte hareket başlıyor. Hava çok güzel. Veranda yine revaçta. Avludaki masaları kalabalık gruplar tercih ediyor. Birkaç parça malzeme eksiliyor. Ekmek de yetmeyecek. Gidip almam gerek. Hesabı eşime devredip iniyorum şehre.

Oğlumu arıyorum. Daha iyiymiş. Yaylaya çıkalım teklifimi geri çeviriyor. Dinlenmek istiyormuş.  
Kaplan'ın iki yıldızı vardı bizden önce. Dağ ve Çam restoranlar. Biz üçüncü olabilirsek ne ala.  Her ikisini de rakibimiz olarak asla görmedik. Sahipleri bizden büyük, onlardan öğreneceğimiz çok şey var daha. Biz onlara nasıl seviyor sayıyorsak, onlar da eminim bizi aynı gözle görüyorlar. Mesela Aşkın Şefi bize yönlendiren Çam Restoran'ın sahibi. Bugün İzmir'den gelen misafirlerimiz Dağ Restorana gitmişler, yer bulamayınca sormuşlar şefe "Bize tavsiye edebileceğiniz başka yer var mı yakınlarda?" diye. "Yukarıda yeni bir yer açıldı Taş Ev adında, size orayı tavsiye ederiz." demişler. Gelenler bu ilişkiye bir yandan şaşırmışlar, bir yandan takdir etmişler. "İzmir'de bir esnaf rakibi olan başkasını tavsiye etmez" diyorlar. Yaşasın restoran kardeşliği...

Misafirlerimizden bazıları Taş Ev'in gediklisi oldu artık. İlk kez gelenler de hayran olup gidiyorlar. Tesadüfen buldukları böyle bir yeri herkesin görmesini arzuluyorlar. Bol bol reklam yapın diyor gelenler.

Öğlene doğru Haber Tire'nin iki sportmen gazetecisi geliyor. Bize hazırladıkları web-sitesi için fotoğraf çekimlerini yapacaklar. Hava fotoğraf çekimi için ideal. Günlüğümde bahsettiğim konuları açıyor Ergün Bey, takip ettiğini anlatmak istercesine. Oradan konu başka bir yere sıçrıyor. "Size abi diyebilir miyim?" diye soruyor. Babasından büyük olduğuma göre amca bile diyebilir aslında. Anlıyorum ki ona Ergün Bey diye hitap etmem kimyasını bozmuş. "İster bey de, ister abi, ister amca nasıl rahat ediyorsan öyle hitap et ama ben sana Ergün Bey diyeceğim." diyorum.  

Şule Ablamız İzmir'den misafir getirmiş. Dört zarif hanımefendi. Ne içerler? Elbette şarap. Geçen Almanya'da yaşayan doktor ailenin hanımları gibi onların tercihi de antik beyaz. Aynı şekilde bu şarap ikinci kez büyük övgüler alıyor. Dondurmalı dondurmalı irmik tatlısı ve trileçe satışları patlıyor. Bir ara Aşkın Usta bana da dondurmalı irmik helvası hazırlıyor. Allah kahretsin işte, geri çeviremiyorum böylesine teklifleri.

Akşamın ilerleyen saatlerinde meze çeşitlerinden bir şeyler atıştırabilirdim ama yine İtalyan pastası yani makarna krizim tutuyor. Aşkın Şef iki dakikada hazırlayayım istersen diyor. Hemen atlıyorum bu teklifin üzerine. Yassı spagetti makarnadan mantarlı biberli krema soslu bir tabak sunuyor önüme. Son lokmamda rezervasyonlu bir misafir geliyor. Gelenler üç arkadaş. Kaplan günlüğünde "Taş Ev'imizi iki güzel hanımefendi ve bir de yakışıklı beyefendi ziyaret etti diye bahsedeceğim sizden" diyorum. Esmer güzeli olanın yaş günü kutlaması var. Pasta soruyorlar. Hazırda pasta yok ama Kaystros Taş Ev'de çare çok. Hemen atladığım gibi arabaya güzel bir pasta alıyorum şehrin en ünlü pastanesinden, mumuyla, ateş çıkaran çubuklarıyla birlikte. Mumlar, ateşler yakılıyor. Elektrikleri ana şalterden kapatınca birden ortalık kararıyor. Aşkın Şef elinde mumları yanan pastayı getiriyor masaya. Güzel bir sürpriz oluyor bu. Bir misafir grubumuz daha mutlu ayrılıyor Taş Ev'den. Yarını, yeni misafirleri bekliyoruz.  

 

1 Ekim 2016 Cumartesi

RAKILAR SİNİRDEN KUDURUYOR

30/09/2016 Cuma, Tire

Bugün de Taş Ev'den ayrı açtık, şehirdeki evimizde gözlerimizi sabaha. Aşkın Şef'le pazarda buluşacak, gereken malzemeleri alacaktık. Eşim "Ben pazarı özledim, ben de geleceğim." deyince tuttuk pazar yolunu. Cuma pazarına küçük pazar dediğimi biliyorsunuz artık. Hafta sonu taze sebze ve ot almak için bir fırsat oluyor haliyle.

Dünden listeyi hazırlamadığımızdan ne alacağımızı tam olarak kestiremiyorum. Aşkın Şefi arıyorum, telefonu kapalı. Eşim kendinden emin. Taze ne gördüyse alalım diyor. Tarla domatesi en fazla tüketilen sebze. Bir kasa alıp arabaya taşıyorum. Aşkın Şef arıyor. İstediklerini bildiriyor teker. teker. Kadınla erkek arasındaki temel fark. Aşkın Şefle en fazla yarım saatte hallederken pazar işini, eşimle saatler sürüyor. Hüseyin bahçe kapısına gelmiş ama kapı kilitli olduğundan içeri giremiyor. Temizlik gecikecek.

Açılış saatine yarım saat kala gelebiliyoruz yaylaya. Aldıklarımızı arabadan boşaltıp şehre geri dönüyorum hemen. Pazartesi vereceğimiz yemeğe davet edeceğimiz kişilere en geç bugün ulaşmam gerek. Emniyet Müdürlüğüne uğruyorum ilk önce. Müdür cuma namazında günahları için Allah'tan mağfiret diliyor. Diğer protokol, eş dostun bazılarına şahsen bazılarına ise telefonla ulaşıyorum. Yerel gazetelere davetle ilgili bilgi veriyorum.

Mutfakta yeni bir eleman işe başladı. Böylelikle eşim biraz daha rahatlayacaktır diye düşünürken yanıldığımı çabuk anlıyorum. Temizlik ve bulaşık işinden kurtulunca kendine meze ve tatlı imalatına daha çok veriyor. Saniyesi boş geçmiyor yani. Biraz yapı meselesi bu. "Bağlasan durmaz" onun için söylenmiş bir söz olmalı.

Çarşı dönüşü oğlumu da yanıma almıştım. Gelir gelmez tavla oynamak istiyor benimle. Son günlerde bütün oyunları alıyorum artık. Şans bana döndü. Ancak yemeğe davet etmek için arayacağım bir kaç kişi var daha. Davet işi nihayet tamamlanıyor. Sadece altı kişinin gelip gelemeyeceği pazartesi günü belli olacak. Gelenler arasında Belediye Başkanı yok. Özel kaleminden ve şoföründen defalarca ulaşmaya çalıştım kendisine. Dün akşama kadar dönmelerini bekledim. Pazartesi günü yemek saatinde meclis toplantısı varmış. Eğer dönselerdi, davet tarihini bile değiştirebilirdim. Ama dönmeyince yapacak bir şey kalmadı.

Aldığım haberlere göre Tire Taş Ev'i konuşuyor. Sağdan soldan duyan önce keşfe geliyor. Taş Ev'i şöyle bir gezdirip bilgi veriyorum. Bazen oturup çay ya da kahve içtikleri de oluyor. Bu insanlar bir müddet sonra ya kahvaltıya ya da yemeğe geliyorlar.

Peki neyini seviyorlar Taş Ev'in? İlk sıraya manzarasını ve temiz havasını koyuyor misafirler. İkinci sırada taş işçiliği. Buna en çok ben şaşırdım. Neden derseniz, kaliteli bir taş işçiliğinden söz edilemez Taş Ev'de. İşin ilginç yanı belki de buraya sihirli bir hava katan olay, taş işçiliğinin yüz yıldan fazla bir zaman öncesindeki ilk haline benzemesiydi... Taşlar aynı taşlar. Binayı yeniden ayağa kaldıran ustalar doğma büyüme Kaplan köyünün ustalarıydı.

Taş Ev'in hayranlık uyandıran diğer bir özelliği olan ahşap işçiliği kendisine ancak üçüncü sırada yer bulabiliyor. Tireli ağaç ustalarından bu kadar güzel bir eser çıkacağını ben de beklemezdim doğrusu. Taş Ev'in bütün kapı ve pencere doğramaları ile salon döşemesi ve çatısı ahşaptan mamul. Saçaktan saçağa tam olarak 108 metre karelik alan dikmesiz geçilmiş. Orijinal bir mimariye sahip salon çatısı misafirlerin ilgisini çekiyor.

Dördüncü sırada ilgi çeken alt kattaki zeminin desenli karosu. Esasen buraya eski Rum evlerini süsleyen karo taşı döşemeyi düşünüyordum ancak artık o işi döşeyecek usta bile kalmamış piyasada. O canım karo taşının yerini seramik almış. Ben de İtalyan lisansı ile Türkiye'de üretim yapan bir firmanın desenli seramiklerini aldım. Desenin iyi çıkması için boyutlar karo taşta olduğu gibi 20cmx20cm. Kenar suyu ile giriş katının salonunda bir halı görünümü yakalanıyor. Öyle ki, geçenlerde iş için adamın biri geldi. Hava serin olduğu için içeri buyur edip çay ikram ettik. Sonra fark ettik ki seramiğin desenli kısmına basmamak için kenarda ayakkabısını çıkarmış zavallı.

Akşama doğru lise arkadaşlarımdan Naci bir sürpriz yaptı. Ödemiş'e tayini çıkan oğlu ile birlikte gelip beni Taş Ev'de buldular. Verandada oturup sohbet ettik. Naci, İzmir'de deniz ürünleri ile meşhur Kalimera Restaurant'ın sahibi. Geçen sene onun mekanında lise arkadaşları olarak mezuniyetimizin kırkıncı yılını kutlamış, güzel bir gece geçirmiştik.

Naci'yi uğurladıktan sonra oğlumun migreni tutuyor, kendisini eve bırakmamı istiyor. Tatil günümüzde yeriz diye aldığımız çipuraları dışarıdaki mangalda pişirmesini istiyoruz Aşkın Şeften. Tam keyifle masaya oturacak iken yine misafir akınına uğruyoruz. Yukarıda salonda oturuyor misafirler. Biz de havuz başında çaktırmadan indiriyoruz balıkları mideye. Rakılar sinirden kuduruyor...