KATEGORİLER

12 Ekim 2016 Çarşamba

VALLAHİ YORULMADIM, AMA ÇOK EĞLENDİM

09/10/2016 Pazar, Tire
Sabahın oldukça erken saatlerinde başlar pazar gününün hazırlıkları. Her pazar yeni bir sınav... Dün gecenin geç saatlerine kadar Taş Ev'in keyfini çıkaran misafirlerimizden sonra masaların toparlanması ve bulaşıkların yıkanması iki buçuğa kadar sürdü. Sabah erken gelecekleri için elemanları erken gönderiyoruz. İş başa düşünce benim yatma saatim eşimin kalkış saatine denk geldi. Günlüğümü yazmayı denedim denemesine ama kısa zamanda uyku teslim aldı. Hiç arzu etmediğim halde aynı gün yazamadım. Aradan bir gün bile geçse bazı şeyler insan zihninden kayboluyor zira...

Birkaç saatlik uykudan sonra kalktım. Eşim hazırlıkların büyük bölümünü tamamlamış. Börekler hazır, okma dedikleri yöresel lor peyniri salatası tamam, şık zeytinlikler, peynir ve lor tabaklarda yerlerini almış, yumurtalar kaynatılmış. Gelecek misafirlerin sayısı bana göre gereğinden fazla tutulmuş ama sesimi çıkarmıyorum. Bu işler böyle, çok iş olacak dediğin günler yaprak kımıldamıyor ama işler kesat dediğin günler yok satıyor. Benim işim kolay bundan sonra. Küçük porselen kapları çeşit çeşit reçellerle doldurmak. Beş çeşit reçel olunca sabır isteyen bir iş oluyor bu tabii. Söğüş için domates ve salatalıkları yıkayıp geniş bir kabın içine koyuyorum. Tabakların süsü maydanoz yıkanmış ve sapları kesilmiş olarak elimin altında. Hüseyin erken geldi ve gelir gelmez temizliğe başladı. Aşkın Şef öğlene doğru gelecek. Onun çağırdığı iki garson ne zaman gelecek tam olarak bilmiyorum.

Bugün için rezervasyon yapılmadı. Açılış saatinden hemen sonra birkaç aile geldi. Geçen haftanın verdiği tecrübeyle bugüne daha hazırlıklıyız. Ancak geçen haftaki hareket yok henüz. Eşim yaptığı onca hazırlığı düşününce kafasında soru işaretleri doğmaya başlıyor. Oysa geçen hafta açılış saatinden sonra birden kalabalıklaşmış, Aşkın Şefi kızıyla birlikte yardıma çağırmıştık. Eşime "Dur bakalım henüz erken, bu işler böyle, daha iyi de olabilir daha kötü de." diyorum. Yığılma olmuyor ama devamlı olarak gelen giden var.

Aşkın Şef gelene kadar bütün hazırlıklar tükendi. O gelince derin bir nefes alıyoruz. Arada kahvaltı dışında sucuklu yumurta, omlet vs. isteyenler oluyor. "Biz iki yağda yumurta istiyoruz, birisi tereyağında diğeri zeytin yağında. Ha bir de sucuklu yumurta, o da tereyağında." Bu tür işleri genel olarak ben üstleniyorum. Aşkın Şef gelince hemen ona devrettim bu işleri. Adam pratik, şak şak çıkartıyor işleri elinden hemen.

Hava güzel olunca gelenler verandaya, avluya ve üst salona yayıldılar. Defalarca servis açıldı toplandı. Zaman geçtikçe kalabalık daha da arttı. Bir ara fırsat bulup Aşkın Şef'e beklediğimiz garsonları sordum. "Geleceklerdi, söz verdiler, ama gelmediler." dedi. Yöresel bir klasik daha... Sadece bu konuda bir inceleme yazısı yazılabilir. Karnı tok insanlar. Çalışmak onlar için olsa da olur olmasa da...

Öğleden sonra restaurant servisi ile birlikte tempo devam ediyor. Yukarıdaki salonda yemek yiyenler, kahvelerini aşağıda boşalan masalarda içiyorlar. Ya da daha manzaralı masa boşalınca hemen oraya geçiyorlar. Adisyon açılıyor ama sık sık masa değiştirmeleri takibi zorlaştırıyor. Bir de masa başında değil de insanların yılların verdiği alışkanlıkla içeride hesap ödemeye gelmeleri kontrol içinden çıkılmaz bir boyuta sürüklüyor.

Akşama yaş günü partisi var. On altı on yedi kişi gelecekler. Ödemişten gelen misafirleri yukarıda dört numaraya alıyoruz. "Orada saat yedi buçuğa kadar oturabilirsiniz daha sonrası için rezerve edildi." diyoruz. Bir müddet sonra iki masanın terasa çıkarıldığını görüyorum. Masa ve sandalyeler ağır. Onca ağırlığa rağmen taşıma işini kendileri yapmış olmalı. Plansız da olsa teras bu şekilde ilk kez misafirlere açılıyor. Tempo arttıkça artıyor. Sevgili dostum gazeteci Ergün Bey'ler yakın arkadaşları ile birlikte gelecekler. Aşağı ve yukarıda tüm masalar ful. İnanılmaz bir gün artık yok satmaya başlıyoruz. Takviye malzemeler zor yetişiyor.

Ergün Bey sıkı bir takipçim. Yazılarımı merakla okuyor. Sadece o mu? Tanıdığım ya da tanımadığım bir çok misafir merakla bekliyor Taş Ev'de bugün neler olmuş. Arkadaşların ile birlikte bana poz verirken ben de günlüğümde onlara yer vereceğime dair söz veriyorum.

Yaş günü partisi çok güzel geçiyor. Faruk Bey eşine çok şık bir sürpriz yapmış. Arkadaşları ile birlikte eğleniyorlar. Ergün Bey'ler ve misafirlerinin aşağı yukarı aynı yaşlarda akıllı mı akıllı üç dört yaşlarında iki çocukları var. Sıkı arkadaşlar. İlerleyen saatlerde salonun ortası onlar için tam bir oyun bahçesi oluyor. Beni de arkadaş olarak görüyorlar. Asker komutlarını öğretiyorum onlara. Hemen kapıyorlar. "Hazır ol, rahat, selaaam dur." Deklanşöre basıyorum. Bu yaşlar çocukların en sevilecek yaşları. Misafirlerimiz çok candan. "Siz ne zaman isterseniz biz getiririz onları." diyorlar.

Gençler rahat etsinler diye aşağıda oluyorum genellikle. Müziğin kapatılmasını istiyorlar bir ara. Kapatıyorum. Arkasından bir ses. Aman tanrım sanat müziğinin en güzel parçalarını bu seslendiren kim? Yanlarında bir müzik düzeni mi getirdiler yoksa. Yukarıdan inen Hüseyin'le göz göze geliyoruz. Nedir bu diyorum? "Ergün Bey'in eşi." diyor. Eşimi çağırıyor, "Bak, dinle." diyorum. "Eğitimli bu ses, kesinlikle amatör değil. " diyor. Elemanları gönderiyorum. Yukarıda istedikleri saate kadar oturabilirler. İçeriye bir masa atıp bilgisayarımı çıkarıyorum. 

Gece yarısı ayrılıyoruz. Hanımefendiye takdirlerimi sunuyorum. "Yılbaşında yapacağımız programın assolisti hazır." diyor Ergün Bey. Ne gündü, ne geceydi. İşler rekor kırdığımız geçen pazarı katlıyor bu hafta. Önemli olan gelenlerin mutlu ayrılmaları. Bunu da başarıyoruz galiba. Yorulmak mı? Hayır, yorulmadım. Sadece günlüklerimi yazmaya zaman kalmadı. 

2 yorum: