KATEGORİLER

30 Ağustos 2016 Salı

TELEFONLA BAŞIM DERTTE


11/08/2016 Perşembe, İzmir



Günce yazmak artık bir tutku haline dönüştü bende. Hatta ondan da öte… Yemek yemek, su içmek kadar zorunlu bir ihtiyaç. Mesela şu satırları yazdığım sıralar insanların çoğu uykularının en güzel yerinde. Telefon unutmalarım vurdu güne damgasını. Geç kalmamak için kahvaltı etmedik. Yolda bir şeyler atıştırmaktı düşüncemiz.

Zeytin’in kahvaltısını hazırladıktan sonra yola çıkmamamız için bir engel kalmamıştı. Telefonumu biraz daha şarj etmesi için prize taktım. Zeytin’i serbest bıraktık rahatça gezinsin diye. Demir kapıyı dıştan kilitleyip şehre indik. Yönümüzü İzmir’e çevirdiğimiz anda elim cebime gitti. Her zaman sol cebime koyduğum telefonu yerinde bulamıyorum. Gerisin geriye yaylaya dönmekten başka yapacak bir şey yok. Dönüp telefonumu alıyor ve tekrar çıkıyoruz yola. Belki de bu unutkanlık başımıza gelecek kötü bir kazayı engelledi diye avutuyorum kendimi.

Eşim kahvaltı etmeden duramaz. Nasıl olsa gecikmişiz bir kere. Şehirdeki pastanelerden birine girip bir şeyler atıştırıyoruz. Eşim bir poğaçanın yanında çay, ben ise boyoz ve yanında cola light ısmarlıyorum. Vitrinde neler var, kaça satıyorlar merak ediyoruz doğal olarak. Gözümüze sol tarafta bir trileçe ilişiyor. Kalkmadan bu tatlının da bir tadına bakmak istiyoruz. Çok başarılı bulmuyoruz. Eşimin yaptığı trileçe bambaşka oluyor.

Hazır gıdadan kaçmaya çalışıyoruz mümkün olduğunca. Gel gelelim ilçemizle özdeşleşmiş bir sucuk markası var burada. Öyle ki, Ankara'dan her geldiğimizde kangal kangal Tire’nin Ege marka sucuğunu beraberimizde götürür ve kış boyunca tüketirdik. Bu işletme şimdi yeni bir satış yeri açmış. Eşime önce oraya gitmeyi öneriyorum. Çalışanlar yakın ilgi gösteriyorlar. Büyük bir olasılıkla sucuk bağlantısını bu firma ile yapacağız.

İzmir’den aydınlatma direği alacaktım. Aslında özel bir şey değil. Elli ya da altmış milimetre çapında siyah boru. Sanayide profil demir satan bir işyerinde buluyoruz aradığımızı. Önemli bir işi buradan çabucak halletmiş oluyoruz.

Nihayet İzmir yoluna çıkıyoruz. Önce Yücel Usta’yı arıyorum. Hidrofor ve tüplere dolap, çay ocağına davlumbaz montajını yapmak üzere bugün gelecekti. Zaten boyanın kurumasını bekliyormuş. Yarın geleceğini söyledi. Ben de bugün gelmemesi için aramıştım zaten.

Mustafa Bey’i arıyorum sonra, meşrubat dolapları için. Yarın gelmesini istiyorum. “Pazartesi hazır olur dolaplarınız.” diyor. “Pazar günü açıyoruz işyerini” deyince “Tamam o zaman cumartesi günü getiririz.” demek zorunda kalıyor.

Yola devam ederken çocukluk arkadaşım Mustafa’yı arıyorum. Ona da sormak istediğimiz bazı şeyler olacak. Şarküteri ürünlerini nereden kaça aldığını öğrenmek istiyoruz. Gün boyunca marketteymiş. Bu bizi rahatlatıyor. Gaziemir’de Metro AVM’ ye giriyoruz. Vergi levhamız var ya, artık kurumsal müşteriyim. Bir de kart çıkartıp veriyorlar. Yüklüce bir alışveriş yapıyoruz buradan. Dünden beri gözüm arka sağ lastikte. Her gün biraz daha iniyor sanki. Metro’dan çıktıktan sonra bir lastikçide duruyorum. Lastiğe küçük bir çivi girmiş. Lastikçi çiviyi çıkarıp lastiği tamir ediyor ve diğer lastiklerin havasına bakıyor.

Hedefimiz gıda çarşısı. Daha önce elektrik malzemelerini aldığımız yere uğruyoruz. Kovanlı fener tipi aydınlatma lambası alacağız. Ellerinde hazır yokmuş. Hemen karşı dükkândan alıyoruz biz de. Bir peynir imalatçısı ilişiyor gözümüze. Fatih isminde şeker bir delikanlı karşılıyor bizi. Peyniri tattırıyor. Pazarlığa girişiyoruz. Biraz sıkıştırınca “Patron bilir daha fazlasını” diyor. Patronu merak ediyoruz. “Annem” diyor ve devam ediyor “Hanım Ağa”

Hanım Ağa yakınlardaymış Az sonra geliyor dükkâna. Eşimi orada bırakıp fener lambaları ve diğer malzemeleri arabaya koyuyor, arabayı peynircinin dükkânının önüne çekiyorum. Sıcak bir sohbet doğuyor aramızda. Anlaşıyoruz sonunda.

Kızım telefon ediyor. Arkadaşının doğum gününü kutlamak için Çeşme’ye gideceklerdi. İptal olmuş. Birlikte balık yemeyi öneriyor. Biz ise bir an önce yaylaya dönmek istiyoruz. Malum artık Zeytin’imiz var. Yemek ister, su ister.

Kızımızla kayınvalidemin evinde buluşuyoruz. Yarım saat kadar oturuyor, ısmarladığımız özel bulgurumuzu, koruklarımızı alıyoruz. Telefonumda Zeytin’in resimlerini gösteriyorum kızıma. Elimden alıyor telefonu rahatça bakabilmek için. Aceleyle kalkarken telefon kalıyor yine. Gaziemir’i geçiyor, havaalanı kavşağında farkına varıyorum. Telefon önemli. Biz çıkar çıkmaz farkına varmış kayınvalidem ama eşimin telefonunun şarjı bittiğinden bize ulaşamamış ve beklemekten başka yapacak bir şey bulamamış o da. Geriye dönüp telefonumu alıyor ve yeniden yola çıkıyoruz. Gece yarısını geçiyor yaylaya çıkmamız. Zeytin bizi bekliyor. Acıkmış çok. Hemen ona bir şeyler hazırlıyorum.        

1 yorum:

  1. Günün konusu olmuş:) ben telefona yapışık gibi bir şeyim sanırım:) her saniye elimde sadece başım ağrıdığında uzağa koyarım o günde aramayan kalmaz aksi gibi:)

    YanıtlaSil