KATEGORİLER

30 Ağustos 2016 Salı

RUHSAT İŞLERİ


08/08/2016 Pazartesi, Tire



Erkenden Elektrikçi Ali’nin adamı Kamil arayıp kapıda olduklarını söyledi. “Hemen geliyorum.” dedim. Gelmeleri çok iyi oldu. Ben de aramayı düşünüyordum onları zaten. Keşfe gelmişler neler yapılacak diye. Öncelik içecek köşesinin evye su giriş ve gider bağlantılarında. Ayrıca çay ocağına su tesisatı çekilecek. Mutfağa askı, ayna için duvara dübel çakılması gibi ufak tefek işler de var tabii.

Kapıyı açıp gelenleri içeri alıyorum. Yapılacakları anlatırken bunun son gelişleri olmayacağını hatırlatıyorum. Bugün prefabrik binaların sevkiyatı olacak. Yaşam ünitesi için elektrik, pis ve temiz su bağlantıları yapılacak. Yolun yanına aydınlatma direkleri dikilecek. Direkleri ve üzerine monte edilecek fener tipi aydınlatmaları İzmir’den ben kendim alacağım. Bir haftadır fırsatını bulup ayrılamadım buradan.

Elektrikçi Kamil yanındaki adamı alıp malzeme getirmek üzere döndü. Az sonra telefonum çaldı yine. Arayan Kaplan Köyünden bir vatandaş. “Garson buldunuz mu?” diye sorup çalışmak istediğini söylüyor. “Gel o zaman görüşelim.” diyorum. Çok geçmeden motosikletiyle geliyor. Temiz yüzlü bir çocuk. Daha önce İngiliz George ve geçenlerde bizi ziyaret eden İstanbullu bir arkadaşın bahçelerinde sebzecilik yapmış. Garsonlukta tecrübesi yok fazla. Köyde oturması, ailesinin tanıdık olması ve motoruyla gidip gelebilmesi bizim için avantaj elbette. En azından bir denemiş oluruz. Temizliğin ve müşteriye saygılı olmanın öneminden bahsediyoruz. İstediği ücreti soruyorum. Siz ne takdir ederseniz anlamına gelecek birkaç kelime söylüyor. Bu da kendisine bir artı puan olarak yazılıyor.

Hüseyin ismindeki bu garson adayının telefon numarasını alıp gönderiyoruz. Kamil iki arkadaşını gönderiyor. Onlar çay ocağına tesisat çekmekle başlıyorlar işe. Ben çarşıdaki işlerimi halletmek üzere fırsat kollarken yanlarına aldıkları malzeme yeterli olmuyor. Dükkâna uğrayıp malzeme getirmemi istiyorlar. Gidin kendiniz alın desem belki de bir hafta daha sallayacaklar. Tamam diyorum, siz yorulmayın ben gider alırım. Onlar bu arada ayna montajı vs. işleri yapıyorlar.

Çay ocağı çalışır duruma getiriliyor. Şansızlık peşimizi bırakmıyor. Yandaki arıtma kutusu fena halde su kaçırıyor. Arıtmayı iptal edip çalıştırıyoruz. Koca alameti taşımaktansa küçük arıtma kutusunu taşımak daha kolay. Aldığım yere ya da servisine götürüp garanti kapsamında tamirini yaptırmak gerek.

Toptepe üzerinden Elektrikçi Ali’nin dükkânına gidiyorum. Hazırlanan malzemeleri alıp gerisin geriye yaylaya dönüyorum. O kadar işim varken onları öyle bırakıp iki boru için bu yolu tepmek hoş değil ama ne yaparsın? Taş Ev’e gelince İtfaiyenin istediği işleri yapacak Şükrü’yü arıyorum. Sözde dün gelecekti. Telefona cevap vermiyor. Bir daha, bir daha arıyorum, değişen bir şey yok.

Kamil yerine Ali isminde bir çocuk ve yanında bir çırak çalışıyorlar tesisat işinde. Çay ocağının montajı bitince su deposuna giren, Kamil’in üstünkörü yaptığı boru bağlantısını yeniliyorlar. Son olarak üst kata çıkan ahşap merdivenlerin başındaki duvara aynayı monte ediyorlar. Erkeklerin aynayla pek bir işleri olmasa da hanımlar yukarı çıkarken illa ki şöyle bir bakmalılar güzelliklerine…

Öğleden sonraya kalıyorum. Vergi levhasını almam lazım bugün en azından. Ona bağlı işlere bir start vermem gerek. Muhasebeciye telefon ediyorum. “Vergi Dairesinde sicile uğra oradan size bir şifre verecekler, onu alıp yanıma gelin.” diyor. Denileni yapıyorum. Çalışanlar meraklı. Durum tespitine gelen eleman Taş Ev’in reklamını iyi yapmış. Yapacağını da söylemişti zaten. Herkes çok heyecanlı. “Açılsın da gelelim.” diyorlar.

Şifre ve yoklama belgesini alıp muhasebecinin yolunu tutuyorum. Vergi levhamız hazırlanmış. Bazı formlar doldurtuyor. Birkaç imza atıyorum. Bir aya kadar yazar kasa almam gerekiyormuş. “Zaten bizde var, Ankara’dan getirmiştik.” diyorum. “Tamam o zaman onu hallederiz.” diyor. Fatura basılması gerekiyor matbaadan. Tanıdık bir matbaacı varmış. Yerini söylüyor. “Menü falan da basıyor mu?” diye soruyorum. “Tabii,” diyor. “Onu da yapar.” “Ama siz önce siz Esnaf ve Sanatkârlar Odasından başlayın.” diyor.

Geçen gün gittiğimde benden vergi levhası isteyip onsuz bir şey yapamayacağını söyleyen kız yok ortada. Kapı ve demir parmaklıklar kapalı. Cama iliştirilmiş bir kâğıtta sadece çarşamba günleri açık oldukları yazıyor. Oldukça ilginç bir uygulama. Nasıl olur da böyle bir kurum haftada bir gün hizmet eder? Aynı binanın ikinci katında Esnaf ve Sanatkârlar Odası var. Bilgi ve yön levhalarını takip ederek odaya ulaşıyorum. Kapıyı araladığımda içeride iki kocaman masa görünmesine rağmen hiçbir Allahın kulu yok. Adeta terk edilmiş bir durumda. Koridorda söylenip giderken karşıma orta yaşlı bir bayan çıkıyor. “Buyurun ben bakıyorum.” deyince peşine takılıyorum. Olayı anlatıp sicil bölümünün haftada bir hizmet vermesinin sebebini soruyorum. “Mesleğiniz ne?” diye soruyor. Muziplik olsun diye “İnşaat Mühendisi” diyorum. “Ya öylemi?” deyip çakılıyor. Sonra duruma açıklık getirip rahatlatıyorum biraz. “İşte, emekli olduktan sonra böyle böyle bir yer işleteceğiz falan” diyorum. Meğerse sicildeki görevli kız izne çıkmış. Çarşamba günleri Ödemiş’ten bir eleman geliyormuş. Acilse işimiz Ödemiş’e gidebilirmişiz. Yarından sonra Çarşamba. “O zaman bekleriz.” diyorum. Sicilden sonra Lokantacılar Odasına kayıt yaptıracakmışız. Gülüyorum kendi kendime.

Tarım İlçe Müdürlüğü’ne gidiyorum sağlık raporu için. Çalışanlar yine çok ilgili. “Ne kadar güzel, kahvaltı vermeniz de çok iyi, çok sevindik, mutlaka geleceğiz.” Haftaya herhangi bir gün raporunuz hazır diyorlar. Belediyeden sağlık raporu istendiğinde ben farklı düşünmüştüm oysa. İşveren olarak gidip bir sağlık kurumundan rapor alacaktım. İşyerinin sağlığa uygunluğuymuş mesele. Belediye bir de hijyen kurs sertifikası istiyor. Bürokrasi çok fazla ama ben on katı da olsa sabırla işimi takip ediyorum. Prosedürlerden her gün birini veya daha fazlasını bitirmek büyük mutluluk veriyor. Hijyen kursunu İlçe Halk Eğitim veriyormuş. Daha önceden yerini biliyordum. Hemen gidip müracaat etmek istedim. Kalabalık bir odaya girdiğimde bir kadın carcar bir şeyler anlatıyordu görevliye. Görevli dediğim ya müdür ya da şef olmalı. Yok, kalorifer ateşçi belgesi almış da, belgeyi çıraklık eğitimi verdikleri yerden mi alacaklarmış da… Kesmek zorunda kalıyorum. Müdüre ya da şefe kendimi tanıttıktan sonra durumu anlatıyorum. Hemen bir yazı veriyor. “Belediyede bu işinizi görür, kurs yeterli sayısına ulaşınca sizi arayacağız, o zaman akşam saatlerindeki kursa katılırsınız.” diyor. En kısa zamanda eşiyle birlikte kahvaltıya geleceğini söylüyor.

Tarım İlçe Müdürlüğünden çıkıp matbaaya gidiyorum. Menü konusunda istediğim çalışmayı yapacak. Fiyat üzerinde de anlaşıyoruz. Buralarda kimse menü sunmuyor müşteriye. Gelen hesap kafaya göre. Yabancı iseniz farklı yerli iseniz farklı. Bizim menümüz olacak mutlaka. Fatura basımını da ona veriyorum. Hediye olarak bin adet kartvizit basacak. 

Dönüşte Ozan’a uğruyorum. Taş Ev’e kuracağımız kamera sistemini ve internet bağlantısını konuşmak istiyorum onunla. Oldukça yoğun bir saatine denk geldiğim için fazla vaktini almıyorum. Daha sonra telefon edip konuyu anlatıyorum. Çarşamba günü akşamı keşfe geleceğini söylüyor.

Yaylaya çıktıktan sonra Şükrü’ye telefon ediyorum yine. Bu sefer açıyor telefonu. Çok yoğunmuş. Akşama geleceğini söylüyor. Saat altıdan sonra bir kez daha arıyorum. Yarım saate kadar oradayım diyor.

Zeytini ağaca bağlıyorum. Motosikletli iki kişi geliyor. Biri Torbalı’dan birisi de Şelale Restoranın şef garsonuymuş. Açıldığımızı sanmışlar. “Henüz açılmadık.” diyorum. Biraz bilgi alıyorlar. Torbalı’dan gelenle fikirlerimiz daha uyum sağlıyor. Diğeri bana ters geliyor ama dinliyorum yine.

Prefabrik üniteler kamyonlara yüklenmiş geliyorlarmış. Gecenin karanlığında ne bu yollardan geçebilir ne de yerine indirilebilir. Ama dinleyen kim? Yolda şoför arıyor. Yirmi kilometre kalmış Tire’ye. Anca gelirsiniz diyorum içimden. Köye vardıklarında arıyorlar. Arabaya atlayıp köye iniyorum. Köy meydanında iki devasa kamyon sağa park etmiş bekliyor. Çam restoranın önü çift sıra araba. Zaten arabaların arasından geçemezler. Yanıma alıp yaylaya çıkarıyorum keşif yapsınlar diye. En sonunda bu işin gece olamayacağına kanaat getiriyorlar. Karınları da acıkmış. Çarşıya inip birer şiş köfte ısmarlıyorum. Yemeklerimizi yerken biri daha arıyor. Açılıp açılmadığımızı soruyor. Köy meydanında, kamyonların yanında bırakıyorum onları. Sabah saat sekiz buçukta geleceklerini söylüyorlar.

Eleman konusunda kadro hala eksik. Akşam dönerken hafta arası olmasına rağmen restoranların hınca hınç dolu olması korkutuyor beni. Eksik kadroyla bu işe başlarsak baştan kaybederiz. Eleman arayışına hız vermemiz lazım. Eşimle oturup menüyü bir kez daha gözden geçiriyoruz. Türlü senaryolar üzerinde fikir tartışması yapıyoruz.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder