KATEGORİLER

6 Ocak 2016 Çarşamba

06/01/2016 Çarşamba, Tire

Yazıma "soğuk" sözcüğüyle başladığımdan bu yana çok değil, henüz bir hafta bile olmadı. Bugün ise kış mevsiminde az rastlanır bir hava vardı. Bu kez "sıcak" diyerek başlamayı düşündüm. Akşam saatleri yaklaşırken bile Kaplan'da sıcaklık 17 dereceydi. Bir hafta önce eksi 6'yı görmüştük. Dün yağış vardı, yarın da meteoroloji yağış diyor. İki yağmurlu gün arasına girmiş güneşli bir bahar.

Yaylaya en erken ben çıktım. Kadir gelmeyecek mi yoksa? Telefon edip durumu öğreneyim dedim. Yakup Usta da gelmiş. Benim için sürpriz oldu bu. Açıkçası onu beklemiyordum. Aman ne iyi etmiş de gelmiş. Sayesinde havanın güzelliğini iyi değerlendirdik bugün.

Dışarı açılan mutfak servis kapısından sızan sular ortalığı mahvetmişti. Önce buranın temizliğiyle başladık işe. Çimento turbalarına dokunur dokunmaz patlıyor. Bizimkiler önce burayı temizleyip sağlam kalan çimento torbalarını kurtardılar. Hemen arkasından kapının önünde bir miktar harç kardıktan sonra el arabalarıyla taşıyıp yukarı yayla yolu giriş kapısının ankrajlarını betonladılar.

İki saatte bu işler bitmiş, sıra fosseptik çukurunun betonlarına gelmişti. Benim başlarında durmama gerek yok. Ekip güzel çalışıyor şimdi Allah için. Ben zeytin toplamaya gidiyorum dedim. Arabanın arkasında iki büyük naylon sepet var. Birinin içinde daha önce topladığım bir miktar zeytin olsa da, diğeri boş.

Zaman kaybetmeden Kaplan köyünün altındaki zeytinliğe iniyorum. Dünkü ziyafetten sonra neredeyse bir kilo almışım. Sabah erken çıktığım için kahvaltı edemedim. Nedense sabah kahvaltısı yapmasam da bende akşama kadar bir açlık hissi doğurmuyor. Hemen işe giriştim. Önce yerlere dökülenleri toplasam iyi olacak. Gerekirse bir ağaca gizlediğim sırıkla bir kaç ağaç silkelerim.

Geçen gelişimde girişteki ağacın bol tanesi vardı ama yukarıdakileri indirmeye sırığın boyu yetmemişti. Bugün aynı ağacın altı dökülenlerle dolmuş yine. Her ağaç aynı değil çoğunun üzerinde tek tük tane var. Az sonra zeytinliğin içine doğru ilerliyorum. Ağaçların çoğunda sepeti yanımda taşıyacak bollukta zeytin yok. Elime ve kucağıma alıp sepete taşıyorum. Bu usul benim için daha iyi sanki. Zira taşıma esnasında dikeldiğimden eğilip çömelmelerin tersine bir hareket etme durumu oluyor. Böylelikle zeytin toplama işini bir nevi spor ve beden egzersizi şekline dönüştürüyorum.

Hava iyice ısındı. Üzerimde bir mont var. Havanın soğuk olduğu zamanlarda bile önce üzerimdekileri atmaya çalışırım . Bu sefer öyle yapmıyorum. Bu kış gününde hafiften bir terlemenin zevkini çıkarmak istiyorum. Montun fermuarı boğazıma kadar çekilmiş durumda. Fermuarı bile indirmiyorum. Montumun içinde sıkışan ve vücudumun sıcaklığı ile ısınan hava, ben eğilip kalktıkça  sıcak sıcak boynumdan yüzüme doğru çarpıyor. Adeta çocukça bir oyuna dönüşüyor bu. Sepetteki zeytinler çoğaldıkça hoşuma gidiyor. Temiz havada çalışmak bir başka güzel. Birkaç poz resim alsam iyi olacak.

Becerebilirsem bizzat kendim de bir "selfie" çekeceğim. Üzerinde zeytin olan bir dalı kestiriyorum gözüme. Modu değiştiriyor, kendimi ve zeytin dalını ekrana sığdıracak şekilde cebimi yüzümden uzaklaştırıyorum. Tam oldu bu iş derken bir üçüncü parmağa ihtiyacım olduğunu fark ediyorum. Sağ elimin parmaklarıyla zeytini dalından koparıyormuş gibi yapıyor, sol elimle  ise telefonu tutuyorum. Biraz zorlansam da parmaklarımdan birini telefonun düğmesine denk getiriyorum ama bu sefer ekran kayıyor. Sonunda hem ekranı hem parmağımı bir punduna getirip deklanşöre basıyorum. Sahi telefonda resmi çeken düğmeye de deklanşör mü diyorlar yoksa başka adı mı var? Neyse derdimi öyle ya da böyle anlatabildiğimi sanıyorum.

Geçen sene baharda diktiğimiz zeytin fidanlarından epeyce tutan olmuş. Birkaçından ümit yok. Hepsi ilgi bekliyor. Küçük çocuklar gibi. Ama o kadar çocuğum var ki hepsine yetişmek mümkün değil. Bu çocuklar çapa ister, gübre ister, budanmak ister, sulanmak ister, ilaç ister, ister oğlu ister. Bir küçük fidanın resmini çektim. Hatıra kalsın.

Tire'deki belediye hoparlörlerinin sesi zeytinliğe hatta yukarı yaylaya kadar ulaşıyor. Tane tane anlaşılıyor anonslar. Sadece o mu? Ezan ve sela sesleri de öyle. Az önce  selası okundu birinin yine. Sela biter bitmez öğle ezanı başladı arkasından. Garipsedim. Sanki son anda araya sıkıştırılmış gibi geldi bana. Tuhafıma giden diğer bir husus ise sela okunduktan sonra vefat edeni duyurma şekli. Emekli merkez cami imamı Hasan Kabasakal'ın kardeşi, halk otobüsü şoförü Nedim Solmaz'ın kayın pederi vs. Adam hamallık yapsa unvanını eksik etmeyecekler bir, kadının adı yok iki. 


Zaman geçiyor ama eğitimsizliğime dayalı zeytin toplamadaki düşük randımanım nedeniyle sepet bir türlü dolmuyor. Yere yaygı serecek kadar tane yok. Zaten zeytin de silkmiyorum. Bir taraftan yere düşenleri topluyor, diğer taraftan alçak dallardaki taneleri boyum yettiğince koparıyorum. Bazen etrafı şöyle bir dolaşıyor, tanesi bol ağaç bulursam sepeti altına taşıyorum. Saat dördü bulduğunda ağaçta zeytin bitmemiş ama sepet silme dolmuştu. Ekibin de paydos etmesi yakın. Hemen fırlayıp onları yaylada yakalarsam iyi olur. Çok da hızlı gidemem. Bagaja koyduğum sepet devrilirse başıma iş alırım.

Yaylaya tam zamanında vardım. Sepette en az 20-25 kg zeytinim var. Bahçe kapısından girer girmez binaya eşyaları koyarken görüyorum Kadir'i. Bahçe yolunun yarısına gelmişim zaten. Kadir'e sesleniyorum. Koşarak geliyor ve elimden sepeti alıyor. Alışkın değilim bu işlere. Çuval olsa vur sırtına gitsin. Hem sepet üstelik de silme dolu olduğu için eğilerek taşımak zorunda kalıyorum. Neyse ki yükün elimden alınmasıyla bir oh çekiyorum.

Yakup Usta da orada. Yüzü gülüyor. Ne yaptınız diye soruyorum. İşi bitirdik diyor. Hemen aşağı iniyorum. Hakikaten iş bitmiş. Önce fosseptik çukurunun tabanına beton dökmüşler. Daha sonra üst tabliye kalıbını çakmışlar, demirini kesip montajını tamamlamışlar ve tabliye betonunu da yetiştirip dökmüşler. İlk bakışta üstte kapak bırakmadıklarını fark ediyorum. Çukur büyük olduğu için dolmaz deseler de beton henüz donmamışken bir boru bıraktırıyorum alt köşeden.

Yarın yağmur var görünüyor. Eğer yağış olursa sabah gelmeyecekler. Yok, meteoroloji yanılır da hava güzel olursa o zaman avlunun taş duvarına başlayacaklar. Şimdilik duvara başlayacak kadar yetecek malzeme var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder