KATEGORİLER

5 Ocak 2016 Salı

04/01/2016 Pazartesi, İzmir

Eşimle birlikte erkenden düştük İzmir yollarına.  Şu bizim çirkef kiracıya tahliye davası açmak için avukatla görüşeceğiz Bir insan bu kadar mı yüzsüz olur?

Avukat ile ilk kez yüz yüze görüşeceğiz. Yolda eşim avukat hanımı arıyor. Telefon çalıyor ama cevap veren yok. Bizim bu işi bugün mutlaka halletmemiz lazım...

İzmir'e yaklaşıyoruz. Bu avukatlara da güven olmaz. Geçen sefer görüşmek için İzmir'e gittiğimizde telefonu açmış ama yazıhanesinde tadilat yapılıyor gerekçesiyle bizi kabul etmemişti. Çocukluk arkadaşım Mustafa'yı aradım. Hani şu market işleten. Bana tanıdığı bir avukatın ismini ve telefon numarasını verdi. Saat 13.00 te yazıhanesine bekliyor bizi. İyi bari en azından az da olsa bir ilerleme kaydettik sonunda.

Yeterince zamanımız var. Yıllarca görmediğimiz Kemeraltı Çarşısını ziyaret etmek için bir fırsat bu bizim için. Aracımızı  şu döne döne katlarına çıkılan çok katlı oto parka koyuyoruz.  Bu oto parkın yapıldığı yılları hatırlıyorum.  Şimdi o da eskimiş iyiden iyiye. Biletinizi yanınıza alın diye uyarı yazıları var. Dönüp arabaya bıraktığım bileti alıyorum. Parktan çıkarken önce ödeme yapılıyor, yukarı çıkmadan önce.  Araçla çıkışta verdikleri makbuz okutulunca bariyer açılıyormuş.

Kemeraltı Çarşısı
Kemeraltı eski canlılığını kaybetmiş. Çarşıya girişten denize doğru döndüğümüzde saat kulesini görüyoruz. İlk defa gözüme bu kadar yakın geliyor saat kulesi.  Sanki bir el eski yerinden söküp çarşı girişine koymuş bizim saat kulesini. Liseye giderken yaşadığımız deprem kulenin üst kısmında biraz hasara yol açtığını hatırlıyorum. Bir zamanlar  Kemeraltı diye bildiğimiz ana cadde ve yan sokaklarda birbirine değmeden yürümek mümkün değildi. Eski günleri yad ederek biraz alışveriş yaptık. Belediye binasının karşısında avukatın verdiği adrese geldiğimizde hala yarım saatimiz vardı. Hemen yazıhanenin bulunduğu iş hanının karşısındaki lokantaya girip birer sardalye ortaya da kalamar tava söyledik. Kalamar iyi marine edilmemiş, sardalye ise evde hazırladıklarımız kadar güzel değildi.

Balıkların geç gelmesi randevumuza beş dakika gecikmemize sebep oldu. Avukatı bizi bekler bulduk. Hemen konuyu anlattık. Bütün avukatlar gibi önce gardını aldı bu da.
"Bu iş bayağı zor" diye mırıldandı. Hangi iş kolay ki...
Hani kazara dava kazanılırsa, "ben zor işlerin adamıyım", "yok olmadı" deyip kaybederse, "ben zaten bu işin zor olacağını söylemiştim" diyecek.

Çok sevdiğim bir hanım olan avukat  arkadaşım vardı Ankara'da. "Bir davada istediğiniz kadar haklı gerekçeniz ve elinizde yeterince kanıtlayıcı bilgi ve belgeler olsun davayı kazanma oranı sadece % 50'dir." derdi. Bana göre kaybedilme ihtimali sıfır olan davalar vardı. Ama hukukta mühendislik kuralları işlemiyor demek ki.

Bizim tahliye davası da bana göre somut gerekçeleri olan bir dava olacak ama avukatımız için hiç de öyle değil. "Korkarım bu iş yargıya taşınır." diyor. Yani yıllarca mahkemelerde sürünürsünüz mü demek istiyor. Ya, malımız var çektiğimiz çileye bak. Kiracı ne yaparsam yapayım beni bu evden çıkartamazsınız diyor. Yasalar da onun yanında.

Kiralar zamanında yatmıyor. Geçen sene düzensiz ödemelerinden dolayı bir ayın kirasını arada kaynattı. Evimizde kira sözleşmesini imzalayan asıl kiracı değil, kızı ve damadı oturuyor. Kendisinin ikametgah kaydı başka bir mahallede görünüyor. Noter nerede oturduğunu bildiği halde bize yasal engel teşkil ettiği için söyleyemiyor. Kira ödemediğinden ya da tahliye talebi için ihtarname çekeyim dersen, adreste bulunamadı diye mahalle muhtarından geri dönüyor. İhtarname tebliğ edilemediğinden dava açamıyorsun. Aynı şehirde evimiz olduğu halde kızım kirada. Kızım oturacak, çık demeye yasal olarak hakkım var ancak avukat, "kızın bir yıl kirada oturmuş acil bir durum yok o zaman oturmaya devam etsin" şeklinde karar verir hakim diyor. En iyisi vuracaksın dinamiti altına başka çare yok.

Avukat, noter, muhtarla işleri hallettikten sonra kayınvalideme uğradık. Dayının bizi beklediğini biliyorduk. Çeşme'deki eski evlerini kat karşılığı müteahhide vereceklermiş. Fikrimi almak istiyormuş. Önümüzdeki günlerden birinde Çeşme'ye gidip arsanın imar durumunu öğrendikten sonra müteahhitle konuşma hususunda hemfikir olduk.

Akşam saatlerinde bir lise arkadaşımla buluştum. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesini kazanmıştı. Şimdi başarılı bir cerrah. Sınıfımızın en başarılı öğrencisi olan bu arkadaşımla tam kırk yıl görüşmedik. Komik değil mi? Kırk yıl. Ne kadar uzun bir süre. Korkmak için. Her sene lisedeki dönem arkadaşları toplanıyorlarmış. Bir sonrakinde gelmeyi düşünür müsün diye sordu. Elbette gelirim dedim. Ben yuvaya yeni döndüm.

Torbalı'dan ferforje ve demir işlerini yapan Cumhur Usta telefon etti. Yarın gelmeyi düşünüyormuş. Hem kapının sürülme yönüne karar vereceğiz, e biraz da ödeme yapacağız görünüyor.

Eski iş arkadaşlarımdan Elektrik Mühendisi Eşref Bey'i cevaben aradım. Meslek hayatımın son barajı olan Ayvalı Barajı ve HES elektrik üretmeye devam ediyormuş. Bütün arkadaşlarım Tire'ye yerleşip toprakla haşır neşir olma ve yeni yaşantıma gıpta ettiklerini söylüyor.

Üniversiteden arkadaşım Elektrik Mühendisi Ali aradı. Yeni yılını kutlamak için aradığımda telefonu kapalıydı. Yurt dışına tatile çıkmış. Yaylanın elektrik işinde bir gelişme olup olmadığını sordu. Araya yeni yıl tatilinin girmesi sebep mi bahane mi bilmiyorum ama hiçbir gelişme yok dedim. Daha olmazsa enerji müsaadesi için kuruma birlikte gidip talebini yapalım dedi. Yarın elektrikçi ile tekrar görüşüp kendisine malumat vereceğimi söyledim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder